Fatma Aliye Topuz – Udi
Fatma Aliye Hanım, Türk edebiyatının mihenk taşlarından biri sayılan sanatçıdır. Bilinen ve onu tanımamızı sağlayan en önemli özelliği Türk Edebiyatı’nın ilk kadın romancısı olmasıdır ve bunun yanı sıra kadın hakları savunucusu bir aktivist, Osmanlı aydını kadın romancımızdır. Fatma Aliye, kadının da toplumda yerinin olması gerektiğini, bir kadının ne olursa olsun hiç kimseye muhtaç olmamasını, güçlü kadınlar yetiştirmeyi savunmuş ve onların hikayelerini yazmakla geçirmiştir ömrünü.
Gerçek bir hayatı konu alan Udi’de Bedia isimli bir ud sanatkarının yaşanmışlıkları anlatılıyor. Babaları ve ağabeyleri tarafından el üstünde, üzerine titreyerek yetiştirilen kız çocuklarının güçlü birer yetişkin kadın olarak hayata başladıklarının en güzel örneklerinden biri bu kitap zannımca. Bedia hem ebeveynleri hem de kardeşleri, özellikle ağabeyi tarafından çok sevilerek büyütülen bir çocuk ve bunun faydasını ömrü boyunca görüyor. Fatma Aliye, eğilimine ve karakterine göre eğitim almış her kız çocuğunun, yaşamının geri kalanında kimseye muhtaç olmadan, ekonomik bağımsızlığını eline almış bir birey olarak, istismara yahut şiddete karşı kimseye boyun eğmeden yaşayabileceğini, eğitimiyle hayata tutunabileceğini vurgulamakta.
Bedia’nın yaşamının ilk çeyreği güllük gülistanlık diye tabir edilebilecek şekilde geçerken diğer kısmı acıyla, kalp kırıklarıyla dolu geçer. Ömrü boyunca Bedia’nın sanat hayatına yön veren, önce kanunu, sonra kemanı, en son da ud’u öğrenmesini sağlayan, kızıyla karşılıklı müzik sohbetleri yapan, karşılıklı çalıp söyleyen musikişinas Nazmi Bey, Bedia 20’li yaşlardayken hastalanır ve yataklara düşer. Bunun ardından Bedia’nın annesi, babası ölmeden kızını evlendirmenin doğru olacağını düşünür. Yüzbaşı Mail ismindeki bir gençle Bedia evlendirilir. Başta her ne kadar ilişkileri düzgün ilerliyormuş gibi görünse de zamanla Mail’in gerçek karakteri ortaya çıkmaya başlar. Bedia âşık olduğu adamın gün be gün değiştiğine şahitlik eder ve zamanla Mail, Bedia’yı bir hayat kadınıyla aldatmaya başlar. Bedia kocası itiraf edene kadar yıllarca bekler. Bir akşam sarhoş halde eve gelen Mail, Helula isimli kadının elinden kendisini kurtarması için yalvarır fakat bu yalvarış Bedia için bardağı taşıran son damla olur. Bedia ne kadar sevse de, Mail’den kurtulmak ve gururuna sahip çıkmak adına ağabeyi Şemi’ye telgraf çektirerek kendini binbir güçlükle yanına aldırır. Bundan sonra Bedia Mail’i bir daha dünya gözüyle görmez. Şemi’nin yanına gittikten sonraki iki yıl boyunca hastalıklarla uğraşan Bedia zamanla gücünü kuvvetini toparlar. Her ne kadar hâlâ Mail’i sevse de, gururu ve özellikle babası ve ağabeyinden gördüğü sevgi sayesinde hiçbir erkeğe muhtaç olmayacağının bilincindedir. Yıllar böyle geçip gider ve Bedia’nın yolu İstanbul’a düşer ve vefatına dek de bu şehirde yaşar. Ağabeyi, geçimini sağlamasına yardım ederek İstanbul’da büyük ud sanatkarlarından dersler almasına destek olur. Bedia birkaç yıl sonra, Şemi’nin vefatından sonra, onun himayesi altına giren yeğenine bakmak için pek çok yol düşünür: nasıl ve ne şekilde para kazanabilirim, diye. Bu esnada daha öncesinde Fatma Aliye Hanımla olan bir konuşmayı hatırlar. Fatma Aliye, bu kadar büyük bir ud sanatkarının, İstabul’da o dönem revaçta olan ud çalgısıyla neden ders vermediğini, bu şekilde büyük kazançlar elde edebileceğini söylemiştir. Fakat Bedia’nın ruhunu doyurmaktan ve kendini geliştirmekten başka bir gayesi olmadığı için bu teklife kulak asmaz ta ki paraya ihtiyacı olan döneme kadar. Sonrasında Bedia yıllarca çocuklara ud eğitimleri verir. Eğitimle, sanatla ışıl ışıl parlayan bu hayatı verem bir gün alır ve götürür.
Bedia hayatı boyunca pek çok mutluluk çektiği gibi pek çok da acı çekmiştir pek çoğumuz gibi. Fakat onu o dönemde diğerlerinden ayıran nokta kimseye muhtaç olmadan, boyun eğmeden yaşayabilen nadir kadınlardan oluşudur. Şimdilerde böyle kadınlarımızın örneğini çok görüyoruz etrafımızda fakat o dönem için bu olağandışı sayılabilecek bir durumdu. Fatma Aliye aydın bir Osmanlı Türkü olarak, kendisi de pek çok güçlüğe göğüs germiş bir kadın olarak belki, kadının halinden en iyi kadın anlar diyerek bu eseri yazmıştır. Edebiyatımızda böyle öncü bir kadının varlığı bile başlı başına bir gurur kaynağıdır bizler için. Son olarak bir kitaptan siz okuyucularımızı da teşvik etmek adına kitaptan bir alıntı ekleyerek sözlerimi noktalamak istiyorum:
“Güneş batmakta, Bedia’nın ümidi, emeli, bahtiyarlığı gibi dağın arkasına çekilip gitmekteydi. O tekrar dünyayı aydınlatmak, ışıklandırmak üzere yarın doğacaktı. Lakin Bedia için saadet bahşedecek bir yarın var mıydı?”
Mücadele etmesini bilen, gönlünden ziyade aklının sesini dinleyen, kendini ezdirmeyen ve ezilmeyen her insan için doğacak, içini ısıtacak bir güneş her daim var...