Herkese merhabalar. Bu söyleşimizde Abdullah Gül Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi çok değerli Prof. Dr. Niğmet Uzal ile birlikteyiz. Kendilerine birkaç sorumuz olacak. Kendilerine bizi kırmayıp cevapladığı için şimdiden dergi adına teşekkür ediyoruz.
Fevzi:
Hocam hoş geldiniz.
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Merhaba Fevzi. Hoş bulduk. Teşekkür ederim.
Fevzi:
Hocam izninizle başlayalım sorularımıza. Tamamdır. Hocam şimdi ilk sorumuz şöyle; biliyorsunuz bir iklim kriziyle karşı karşıyayız. Bu yaşadığımız iklim kriziyle ilgili genel olarak siz ne düşünüyorsunuz? Yani iklim krizini nasıl tanımlarsınız? Dünyamız sizce nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya?
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Evet. Çok teşekkür ederim bu kadar güncel bir konu üzerine beni davet ettiğiniz için öncelikle onu altını çizmek isterim. Çünkü gerçekten dünya bunları konuşuyor ve AGÜ NEWS olarak da bizim bunları konuşuyor olmamız çok önemli diye düşünüyorum. İklim krizine gelince iklim krizini ben dünya üzerindeki en sıcak konu olarak tanımlıyorum. Yani zaten sıcaklıkla da direkt bağlantısı var ve şu anda günümüzde de konuşulan en sıcak konulardan birisi.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin bir sonucu aslında iklim krizi. İnsan faaliyetleri sonucunda zaten dünya üzerinde bir karbondioksit emisyonu söz konusu normal olarak. Ancak insan faaliyetleri, sanayi ve tarım faaliyetleriyle birlikte bu karbondioksit emisyonlarının artması ve bu artışa bağlı olarak da dünya üzerindeki belli gazların miktarlarının sadece karbondioksit özelinde değil sera gazlarının miktarının artmasıyla dünya üzerindeki sıcaklığın artması söz konusu. Ve bu artmayla birlikte tabii ki sıra dışı olaylar meydana gelmeye başlıyor. Şimdi şöyle düşünmenizi isterim; dünyanın belli bir kapasitesi var, her şeyin belli bir kapasitesi vardır. Kapasite üstünde bir yükleme yaptığınızda mutlaka bir tepki alırsınız. Bir olumsuzluk görürsünüz. Aslında yaşadığımız iklim krizinin temeli de bu. Yani dünyanın taşıyabilecek kapasitenin üzerinde birtakım faaliyetlerle insanoğlu dünyanın mevcut döngülerini zorluyor aslında. Ve tabii ki bu da biraz önce söylediğim gibi sıra dışı olayların meydana gelmesine neden oluyor. Özellikle son dönemde yaşadığımız yangınlar bunun en güzel göstergesi. Mesela kutuplardaki buzulların normalin çok üstünde ve hızla erimeye başlaması, bunların hepsi aslında iklim krizinin, küresel ısınmanın bir iklim değişikliğinin bir sonucu. Aşırı sıcaklık değişimi; kışın yazı yaşamak, yazın kışı yaşamak.
Yani bunu hepimiz duyuyoruz ya kış günü bu ne sıcak? Ya da dünyanın pek çok farklı bölgelerinde, iklimle ilgili çok farklı olaylar yaşanıyor. E tabii ki bu sonucunda neyi etkiliyor? İnsanı etkiliyor. İnsanın sağlığını etkiliyor. İnsanın yaşama koşullarını, ekonomisini pek çok şeyi etkiliyor. Ya bu tür yaşanan olumsuzluklar ekonomik maliyetler de getiriyor giderimi noktasında uğraşıyorsunuz.
Yaban hayatı için büyük risk oluşturuyor. Yani temel olarak dünya ciddi anlamda iklim krizinin etkisi altında ve eğer önlem alınmazsa bu böyle gitmeyecek. Çünkü dünya dediğim gibi belli bir kapasiteye sahip ve mesajlar veriyor. Artık bunun böyle gitmeyeceğini tüm insanlığa gösteriyor. Yaşıyoruz da birebir de bunları. Bu noktada hani bir an evvel birtakım önlemler almakta fayda var diye düşünüyorum.
Fevzi:
Çok teşekkürler hocam. Hocam sizin de belirttiğiniz gibi artık dünya bize sinyalleri verdiği için birtakım adımlar atılıyor bu çerçevede. Geçtiğimiz günlerde de ülke gündeminde hayli yer alan bir Paris İklim Anlaşması mevcut. Hocam bu anlaşmanın önemi sizce nedir? Mesela biz bu anlaşmayı önce taraf olduk. Daha sonra yürürlüğe koyduk. Birkaç üzerinden zaman geçtikten sonra bu anlaşmayı yürürlüğe koymanın ülkemiz için ne gibi farklılıklar yarattığını göreceğiz biz? Yakın zamanda özellikle.
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Evet. Paris Anlaşması'na gelmeden önce aslında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini bilmemiz lazım.
Yani ilk iklimle ilgili ülkesel boyutta, devlet boyutunda iklim değişikliği sorununa karşı küresel tepkinin temelini 1990’larda atıyor aslında devletler, Birleşmiş Milletler iklim değişikliği çerçeve sözleşmesiyle 1992 yılında kabul ediliyor. Paris Antlaşması çok daha sonra. 2016, 5 Ekim 2016’da özellikle küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan 55 tarafın imzalamasıyla ya da onaylamasıyla bir birlikteliği 2016’da da yürürlüğe giriyor Paris Antlaşması. Aslında ülkemiz de burada dediğiniz gibi bir imzalama sürecinde ama Meclise getirip onaylamamış. Yani birtakım kaygılar var. Çünkü yeterli finans kaynağını bulamazsanız iklimle ilgili faaliyetleriniz için verdiğiniz taahhütleri yerine getiremezsiniz. O yüzden Türkiye'nin de kaygısı ülkelerin bu tür finans kaynaklarından eşit koşullarda yararlanamaması. Yararlanamadığını düşünüyor ve bu nedenle de uzun bir süredir yaklaşık 5- 6 yıldır geciktiriyordu onaylamayı. Ama sen de biraz önce altını çizdin. 7 Ekim, 2021’de Resmi Gazete ‘de yayınlanarak meclis tarafından da onaylanarak Paris Anlaşması'nın onaylanması uygun bulundu ülkemizde.
Biz neden bu anlaşmaya onaylama gereği duyduk? Çünkü artık Türkiye'nin de kalkınma planları, yeşil kalkınma üzerine. Yani Cumhurbaşkanımız açıklıyor, diğer ilgili bakanlarımız açıklıyor, işte Çevre Şehircilik olsun Ticaret olsun, Enerji olsun. Biz artık bir yeşil kalkınma planı içindeyiz ülke olarak. Aslında buna bir şekilde mecburuz. Çünkü biraz önce senle sohbet sırasında da söylediğim gibi atıkları atık olarak değil yani göz ardı edilecek malzemeler olarak görmemek gerekiyor. Atıkları kaynak, atıkları para olarak görmek gerekiyor. Eğer böyle görürse ülkeler ya da kurumlar bu noktada yeşil kalkınma dediğimiz şeyi tamamen çok etkili bir şekilde hayata geçebilir. Ve özellikle Türkiye'nin bu anlaşmayı onaylamasında bir diğer motivasyon da aslında Avrupa Birliği yeşil mutabakatı.
Yani Avrupa Birliği bir Yeşil Mutabakat ilan etti. Türkiye'de Yeşil Mutabakat Eylem Planı'nı temmuz ayıydı zannediyorum. Onlar da biz de açıkladık. Burada Yeşil Mutabakata göre sınırda karbon uyumlaması geliyor. Sınırda karbon düzenlemesi dediğimiz şeyde biz ihracat yapan firmalarımız eğer ürettikleri üründe belli karbon düzeylerini sağlamazsa vergi ödemek zorunda kalması.
Yani AB Yeşil Mutabakatı aslında Paris İklim Anlaşması'nın onaylanmasında önemli bir motivasyon kaynağı. Eğer biz bu tür önlemleri almazsak, uyum önlemlerini almazsak AB ülkelerine yaptığımız ihracat önemli ölçüde mali yük oluşturma potansiyeline sahip olacak. O yüzden de hani Türkiye hem yeşil kalkınma hedefleri doğrultusunda hem de AB yeşil mutabakatı hedefleri doğrultusunda Paris İklim Anlaşmasını imzalamaya karar vermiştir. Burada ülkeler küresel iklim eylemlerinde neler yapacaklarını aslında taahhütlerle beyan ediyorlar. Biz de Türkiye olarak 2053 sıfır emisyon.
Hedefimizi açıkladık. Sıfır emisyon 2050 olanlar var. 2030’da ben sıfır emisyona geçeceğim diyen ülkeler var bu anlaşmayı imzalayan. Ama biz ülke olarak 2053 tüm sektörlerimizden yani ülkenin karbon emisyonlarını indireceğimizi beyan etmiş durumdayız. Ülkeler zaten bu tür katkı beyanlarını beş yılda bir de güncelliyorlar ya da tekrardan revize ediyorlar ama biz 2053 için sıfır emisyon beyanımız söz konusu.
Fevzi:
Çok teşekkürler hocam. Hocam şimdi denk geldiği için biraz da Ekim ve Kasım aylarında bu konuda yoğun bir gündem oldu açıkçası. Yine mesela gündemde var olan bir zirve vardı söz konusu. İskoçya'da Glasgow şehrinde düzenlenen bir iklim zirvesi mevcut.
Prof. Dr. Niğmet Uzal
COP26 diyorsun değil mi?
Fevzi:
Evet hocam. Zirveyi hocam siz takip edebildiniz mi?
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Elimden geldiğince Twitter üzerinden takip etmeye çalıştım. Çünkü ülkemiz için çok önemli. Ekimde antlaşmayı imzaladık ve imzadan sonra ilk katıldığımız konferans olması nedeniyle önemli.
Fevzi:
Hocam peki bu zirveyi kısaca yorumlayabilir misiniz? Çünkü şöyle bir baktığımızda bir kırmızı alarm durumu söz konusuydu. Hani bu taahhüt edilen emisyon seviyesinin azaltılmasında sanki hedeflerin yukarısında kalındığı gibi bir durum söz konusuydu ve haber sitelerinde de yani baktığımızda genel olarak bu zirvenin çok da aslında amacına ulaşamadığını, biraz sönük kaldığı yönünde eleştiriler var. Siz bu konuda ne dersiniz hocam?
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Evet aynen senin dediğin gibi bu tür yorumlar var. Şimdi iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi 1994’te imzalandıktan sonra her yıl ülkeler bu otuz yıldır neredeyse dediğimiz COP toplantıları düzenliyor ve bu toplantılara katılıp işte hep söylüyorum ya neler yapılması gerektiği konuşuluyor. Şimdi COP 26’ya 200’den fazla hükümet ve sivil toplum kuruluşu liderleri katılıyor. Ve ben de o senin bahsettiğin şeylere katılıyorum. Hani iklim değişikliği konusunda küresel manzarayı kökten değiştirecek kararlar alınamıyor. Ancak en azından oturup Neler yapılabilir? İlerlemeler noktasındaki gelişmelerin nasıl sağlanabileceği değerlendirmeleri de bence önemli. Şimdi biraz toplantı hakkında bilgi verecek olursam burada aslında dört temel önemli başlık konuşuluyor. Birincisi kömür, ikincisi arabalar üçüncüsü finansman ve dördüncüsü ağaçlar. Yani konferansın öncelikli konuları bunlar.
Ve ülkelerin iki bin elli yılına kadar bir sıfır emisyon hedefi var ama iki bin otuza kadar ne yapacaklarını da beyan etmeleri gerekiyor. Bu noktada işte kömür kullanımının azaltılması gerekiyor. Yani kömür başlı başına fosil yakıt dediğimiz, tükenen bir yakıt. Ve bunun kesinlikle yerini yenilenebilir enerji kaynaklarının alması gerekiyor. Ve bu noktada Türkiye ne yapıyor diye aklımıza bir soru gelecek olursa Türkiye evet kömürle ilgili azaltım hedefleri söz konusu. Yenilenebilir kaynaklar açısından da rüzgâr enerjisi Türkiye'nin gündemine oturmuş durumda. Yani rüzgâr enerjisine yönelik yatırımlar yenilebilir kaynakların başında geliyor. Hani hedeflenen kaynaklar arabalar noktasında da sen de biliyorsun dur elektrikli arabalar çok artık hani bu Amerika'da Avrupa'da daha çok yaygınlaştı ve ülkemizde de başladı. Bu tür bir dönüşümün de olması gerekiyor. Yani bir taraftan enerji dönüşümleri yaparken bu enerjilerin kullanılacağı, kullanıldığı araba gibi kaynakların da değişime girmesi gerekiyor ve tabii ki bunlara yönelik teşvik mekanizmalarında geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye giderken 2053’te nötr olma hedefini açıkladı. Ve bu noktada eminim turizm sektöründen, sanayi sektörüne kadar her şeyin enerji politikalarının hepsine, 2053 hedefine, nasıl sıfıra ulaşırız durumunun değerlendirilmesi gerekiyor. Evet bu toplantı tamamen her şeyin çözümü olmadı ama sonuçta bu konular konuşuluyor. Daha çok orman ağaçlandırmaların teşvik edilmesi. Çünkü bu dört başlıktan biri de buydu. Buna yönelik teşviklerin, mekanizmaların bence konuşulması bile fayda oluşturur diye düşünüyorum. Yani tamam elbette ki somut hedefler konulmalı ama hani bu işlerin konuşuluyor. Her yıl tekrardan ele alınıyor olması da önemli. Biraz önce söylediğim gibi zaten ülkemizin Kalkınma planları artık yeşil kalkınma. Yani bu yeşil kelimesini biz kalkınmanın başına getirmiş durumdayız ve dediğim gibi kömür bir kenara atılarak yenilenebilir enerji kaynakları üzerine çalışmalar sürdürülecek ama tabii bunların Türkiye özelinde değerlendirilmesi, analiz edilmesi, neler yapılır noktasında değerlendirilmesi gerekiyor. Bu noktada da Çevre Şehircilik Bakanlığı ve iklim değişikliği bakanlığı bu arada altını özellikle çizmek isterim Bakanlığın adı değişti. Bu süreçte. Senin de bilgin vardır Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı oluştu. Bildiğim kadarıyla bir başkanlık olarak faaliyetlerini sürdürecek. Orada da bu saydığımız bütün başlıklarda eminim Türkiye'de neler yapılabilir noktası etraflıca değerlendirilecektir diye düşünüyorum.
Fevzi:
Çok teşekkürler hocam. Hocam bu noktada da bazı çevrelerde şöyle bir yaklaşım var. Siz de katılır mısınız bilmiyorum. Yani bu emisyonu çoğaltan yani çevre kirliliğine vesaire her türlü sebep olan ülkeler Büyük ülkeler diye tabir edilen ülkeler. Özellikle bu ülkeleri suçlama durumu var.
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Özellikle Çin
Fevzi:
Evet hocam. Onlar yaptı onlar düzeltsin gibi bir durum var ama böyle bir şey söz konusu olamaz değil mi hocam? Dilek temennilerde değiliz ama.
Prof. Dr. Niğmet Uzal
Çin’in sıfır olma hedefini 2060 olarak açıkladığını gördüm basın kaynaklarından, doğrudur diye düşünüyorum. En büyük emisyon kaynakları biliyorsunuz. Senin de söylediğin gibi büyük ülkelerden.
Ama tabii ki şimdi onlar yapıyor, onlar yok etsin noktasına bakamayız. Dünya bir ortak iklime sahip. Yani orada olan bizi etkiliyor, bizde olan onları etkiliyor. Yani mesela bu yaz olan orman yangınları sadece Türkiye'de mi oldu? Ya da Türkiye'nin verdiği emisyonlardan mı kaynaklandı? Elbette ki hayır. Bu bile bu bakış açısına yön verebilir diye düşünüyorum bu örnek. Çünkü hani Türkiye'nin emisyonlarına baktığınızda çoğu ülkenin altında kaldığı yerler var. Yangınlar niye bizde oldu? Yani bu aslında dünyanın ortak bir yer olduğunu, yani ben hep öyle düşünüyorum. Tabii ki uluslar var devlet sınırları var ama dünya insanoğlunun yaşadığı ortak bir alan. Oraya ortak sahip çıkılması gerekiyor. Önlem alırken ortak hareket etmek gerekiyor. Ama Türkiye'nin bu sözleşmeyi imzalarken altını çizdiği konuya ben de katılıyorum. Eşit dağılımla yani bu tür finansal desteklerden kaynaklardan eşit yararlanarak tüm dünyadaki ülkelerin yararlanması sağlanarak bu ancak başarılabilir. Bu da çok önemli bir nokta.
Fevzi:
Çok teşekkürler hocam. Tam siz de sözünü etmişken, yaz aylarında hepimizi derinden yaralayan ve sizin de belirttiğiniz gibi sadece ülkemizde değil dünyanın çeşitli yerlerinde hemen hemen her bölgesinde meydana gelen orman yangınları söz konusu oldu. Orman yangınları hakkında, bu doğal yaşam içerisinde mutlaka orman yangınları meydana geliyor sürekli ama bu sene gördük ortalamaların üzerinde bir orman yangını söz konusu oldu maalesef ve bu yeşil alanların tahribatı iyice arttı bu dönemde. Daha çok bir tahribat söz konusu. Bunu hocam iklim kriziyle nasıl ilişkilendirebiliriz? Nasıl yorumlarsınız hocam?
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Yani aslında temellide başa dönüyoruz. Hani diyoruz ya sanayisi, tarımsal faaliyetleri ve bir takım kontrolsüz tüketimleri sonucu iklim değişiyor. Birtakım gazlar havaya salınıyor ve o gazlar ışığın yayılmasını engelleyerek dünya yüzeyinin ısınmasına neden.
Aslında en basit anlamda küresel ısınmayı böyle tanımlıyoruz. Senin de söylediğin gibi bu yaz ülkemizde iki yüzün üzerinde orman yangını meydana geldi ve pek çok orman alanı zarar gördü ve hepimiz büyük bir üzüntüyle bu süreci yakından takip ettik. Yani ben her gün böyle nasıl söyleyeyim ağlamaklı olarak geçti yaz günleri benim için. Bu sadece Türkiye için geçerli değil. Kuzey Amerika'da Avrupa'da da birtakım yangınlar meydana geldi. Çin'de seller gerçekten hayatı zorladı. Bunların hepsi aslında iklim değişikliğinin birer sonucu, bunu böyle görmek gerekiyor. Çünkü dünya üzerinde biraz önce de söylediğim gibi sıcaklık artışı devam ediyor. Bunu uzmanlar sürekli olarak raporluyor. Doğal olaylara, yani bu sıcaklık artışını, doğal olaylara bağlamak mümkün değil. Ama dediğim gibi insan faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan normal döngünün ötesinde üretilen birtakım gazlar, fazla gazlar dünyanın ısınmasına neden oluyor. Bu da tabii ki dünyamız için kötü sonuçların meydana gelmesine neden oluyor. Mesela Türkiye'de bu yaz ben seninle bu konuda konuşacağız diye şöyle bir bakayım dedim. 60 yıllık sıcaklık rekoru temmuz ayında 49,1 ile Cizre'de yaşandı. Yani Cizre bu yaz 60, son 60 yılın en yüksek sıcaklığını yaşamış. Kırk dokuz nokta bir dereceyle. Antalya'da normal sıcaklıkların beş altı derece üzerindeymiş. Yani bu aslında iklim krizinin nelere yol açabileceğini ve sonucunda da insanların ne kadar büyük etkilerden etkilerle karşılaşacağını bize gösteriyor. Yani bu kadar yüksek sıcaklıklar tabii ki normal değil ve hala Birleşmiş Milletler ‘in raporları iklim değişikliğine ilişkin raporlarında orman yangınlarının artarak devam edebileceği riskine dikkat çekiyor. Yani bizim aslında bir an evvel önlemlerimizi alıp yani ülkeler bazında bu iklim değişikliğine etki eden faktörleri, insani kaynaklı faktörleri bir an önce azaltmaya yönelik faaliyetlere geçmemiz gerekiyor bence.
Fevzi:
Çok teşekkürler hocam. Yani biz gerçekten ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Ben bunu anlıyorum hocam. Bunun için bir eyleme geçmek, hemen harekete geçmek gerek diye düşünüyorum.
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Evet yani sadece toplumlar devletler değil ama bireyler olarak bile biz ne yapabiliriz ki demeyip kendimiz suyumuzu kullanırken az kullanmak, enerjiyi tüketirken dikkatli tüketmek, ne bileyim arabayla seyahat ediyorsak varsa aynı yere giden komşumuz, onunla seyahat etmek bile.
Emin ol hani dünya dünyaya büyük bir katkı olarak görmek lazım. Bu tabii ki işte sanayi boyutuna, tarım boyutuna geçtiğinde ülkelerin devletleri tarafından yönetilmesi gereken bir konu. Bunların da tabii ki önlemleri alınırsa ben ümitsiz değilim Fevzi öyle söyleyeyim. Hani gerekli önlemler alınırsa dünyamızda epey bir süre daha yaşama şansımız olur diye düşünüyorum.
Fevzi:
Hocam ne güzel. Katılıyorum size. Katılmak da istiyorum. Yani dediğiniz gibi hocam kişisel bazda bir şeyler yapmamız gerekiyor evet sorumluluğu yüklememiz gerekiyor. Bu bağlamda hocam bizlerde hani üniversitede faaliyet gösteren gazete, dergi olarak üniversiteler de burada önemli aktörler. Biliyorsunuz ki siz de hani bunun bireysel olarak öncülerinden bir isimsiniz. Akademik çalışmalar zaten üniversiteler tarafından yürütülüyor hocam. Bir de bunun uygulama kısmı söz konusu. Mesela bizim Abdullah Gül Üniversitesi de bunlardan bir tanesi olduğunu düşünüyorum. Bu konuda hocam siz uzun yıllar yine üniversitemizde Öğretim üyesi olarak bulundunuz. Abdullah Gül Üniversitesi'nde doğaya saygılı ve doğa dostu bir eylem planı mevcut diyebiliriz. Bu konuda AGÜ ve Çevre Dostu uygulamaları hakkında kısaca bize bilgi verir misiniz hocam?
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Tabii senin de bildiğin gibi hani bir AGÜ mensubu olarak hani üniversitemizde Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Birleşmiş Milletler ‘in aslında odak alan olarak benimsenmiş durumda üniversitemizde. Hem eğitim hem araştırma hem topluma katkı noktasında tüm faaliyetlerimizde. Özellikle üniversitede hani bu başlıklara dikkat ederek entegrasyonunu sağlamaya çalışıyoruz. Yani bu tüm AGÜ, araştırma görevlileri, hocaları kim varsa bunların hepsinin bildiği bir şey. Artı bu yaptığımız faaliyetlerle bir yükseköğretim derecelendirme kuruluşu var “Times Higher Education”, birtakım sıralamalarında AGÜ en üst sıralarda. Mesela toplumsal etki. AGÜ çok büyük bir başarı gösterdi. Buradaki başarımızın sebebi de hani özellikle altını çizmek isterim. Bu kampüsün Sümerbank bez fabrikasından dönüştürülerek kampüs haline getirilmesi. Yani bu toplumsal etki açısından çok önemli görülüyor.
Yani yeniden bir yeri yapıp yıkıp tamamen yeniden bir yer inşa etmek yerine var olan yerin Renovasyonu yaparak bir eğitim kuruluşuna çevirmek bizi sıralamasında üstlere taşıdı. Bu sürdürülebilirlik açısından çok büyük önem taşıyor. Ayrıca, 2019 yılında ülkemizde yayınlanan Sıfır Atık Yönetmeliği kapsamında üniversitemizin bir sıfır atık belgesi var. Çevre Şehircilik ve İklim değişikliği Bakanlığı bizi sıfır atık belgesiyle ödüllendirdi. Atıklarımızı ayrı topluyoruz. Kaynağında ayırıyoruz. Sonra belediye bizden geri dönüşebilir atıkları değerlendirerek ilgili yerlerde kullanılıyor ve gerekli kazanım hedefleri yapılıyor. Bazı bölümlerimizin temelinde bir takım araştırma konuları bu esasta yürüyor. Özellikle ben çalışma alanı olarak atık su, su arıtımı çalışıyorum. Bu da iklimle ilgili önemli bir katkı. Araştırma eğitim saydık aslında. Bunların hepsi AGÜ'de Sürdürülebilirlik temelli ve hani çevreye olan doğaya olan yükümüzü nasıl azaltırız hedefli araştırmalar, çalışmalar yürüyor üniversitemizde de.
Fevzi:
Hocam çok teşekkür ederim cevabınız için. O zaman hocam biz yine dilek temennilerimizi sohbet esnasında çok dile getirdik ama kısaca sizden kapanış alabilir miyiz hocam? Sözü size bırakalım.
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Teşekkür ederim Fevzi. Öncelikle hani başta da söyledim. Bu fırsatı bana verdiğiniz için teşekkür ederim. Ben zaten kişisel olarak da olumlu bir yapıya sahibim ve hani umutsuz değilim. Dediğim gibi bireysel olarak yapılabileceklerin yanı sıra devletlerin de yapacağı çok şey var. Ama elimizden geleni yapacak olursak iklim değişikliği, iklim krizi, dünyada yaşanan bütün açlık sorunları pek çok eğitime ulaşamama sorununun üstesinden gelebileceğimizi düşünüyorum. İnsan isterse her şeye ulaşabilir ve yapabilir. Bunun inancındayım. Umarım çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakabiliriz diye düşünüyorum.
Fevzi:
Ne güzel hocam çok güzel bitirdiniz. Ağzınıza sağlık. Bize değerli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederiz hocam.
Prof. Dr. Niğmet Uzal:
Ne demek? Çok teşekkürler Fevzi. Kolay gelsin. Teşekkürler. Sevgiler. Hoşça kal.