AGUNews

Mayıs 2023, Sayı 76

Fahrenheit 451 Kitap İncelemesi

Betül Akarsu Mayıs 2023, Sayı 76 12631
Fahrenheit 451 Kitap İncelemesi

Rad Bradbury’nin 1951 yılında yazdığı bu eser hem bilim-kurgu hem de distopik olarak nitelendirilmekte. Eser ismini kâğıdın 451 Fahrenheit’te yanıyor oluşundan almış. Kitap, enformasyon çağında oluşabilecek olası bir yaşamı anlatır. Yangına dayanıklı evlerin, böcek adı verilen dönüşebilen araçların, mekanik tazıların, evlerde adına “duvar” denilen son teknoloji canlı yayın ekranlarının bulunduğu gelişmiş ve robotikleşmiş bir dünyayı betimliyor yazar. Bu ütopyada insanın düşünmesine, sorgulamasına sebep olacak olan şeye yani kitaplara yer yok. İtfaiyeciler, kelime anlamının akla gelen ilk gelen şeklinden daha farklı bir haliyle yer alıyor bu hikâyede. İtfaiyeciler söndürmek için değil, yakmak için var; bilhassa kitapları. Evinde kitap bulunan evleri yakmak onların asıl görevi. Bu şekilde zaten robotlaşmış, düşünmekten azat edilmiş insanları daha da köreltmek ve tektipleştirmek asıl amaçları.

Kitabın baş karakteri Montag, bir itfaiyecidir. Yıllarca içinde kitap bulunan evleri yakmış ve tekdüze bir şekilde yaşamını sürdürmüştür. Clarisse ismindeki hayat dolu bir genç kızın karşısına çıkmasından itibaren Morgan hayatını ve yaşayış biçimini sorgulamaya başlar. İçinde yaşadığı öyle bir dünyadır ki değil insanların sorgulaması, düşünmesi; dışarda yürüyüş yapmaları dahi olağan dışı sayılmaktadır. Bizim dünyamızda insanların kendilerine ve ruhlarına iyi gelen romantik sayılabilecek şeyleri o dünyada yapmak olağan dışı karşılanır. Fakat Montag bir şeyleri yavaş yavaş kavramaya başladığında, yaşadığı hayatın hayat olmadığını anladığında, algısını ve dünyasını yavaş yavaş değiştirmeye başlar. Görevi gereği içinde kitap bulunan evleri yakarken aynı zamanda içinde karşı koyamadığı bir hisle o evlerden birer birer kitap çalmaya başlar. Aldığı bu kitaplar Montag’ın her ne kadar başına büyük ve acı şeyler getirse de yaptığı her şeyi hatırı sayılır bir amaç için yapmış olur.

Kitap bir korku kitabı değil, en azından yazılırken bunun amaçlandığını düşünmüyorum. Fakat şimdiki algımla okuduğumda bahsi geçen şeylerin yaşanma ihtimali bile ürpermem için yeterli bir sebep oldu. Belki de romanda yaşanan şeylere pek de uzak olmadığımızı bilmekti beni asıl korkutan. Bilişim ve teknoloji her ne kadar hayatımızın içinde olursa bir o kadar da tembelleştiriyor bizleri. Önce bedenimiz hapsoluyor sonra ise ruhumuz. Düşünemez oluyor, uyuşuyoruz. Tüm bunlar belli bir süre sonra bize normal geliyor ve sorgulamayan, düşünmeyen bireyler haline dönüşüyoruz. İlerde ne olur, teknoloji ne noktalara gelir bilmiyorum fakat bildiğim tek bir şey var ki bu kitapta anlatılan şeylerin bizim için pek de ütopik olmadığı...