Sevgili AGÜ’lüler
Ülkemize, şehrimize ve kampüsümüze bahar bütün görkemiyle gelirken, bizim için ayların bir başka anlamı daha vardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden iki önemli gün, 23 Nisan ve 19 Mayıs bahar aylarına denk gelirken, baharın doğurganlığının memleketimizin kuruluşuyla böylesi bir rabıta içinde olması gerçekten de çok heyecan verici olsa gerek. Bir çoğunuzun bildiği gibi aslen siyaset bilimci olmakla birlikte, kendini tarihçi addeden bendeniz bu yazımda bu iki günün önemine değinmek istiyorum.
Öncelikle tarihsel olarak daha önce gerçekleşmiş olandan başlayalım. Çok etnili ve çok dinli bir yapı üzerine inşa edilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yy. başlarındaki hızlanan dönüşümü farklı sebeplerle de olsa yine bu yüzyılın başlarında yoğun bir toprak kaybıyla at başı gidiyordu. 1908 Jön Türk Devrimi’nden sonra çok daha vahimleşen toprak kaybı, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte fiilen İmparatorluğun dağılması anlamına gelmişti. Bir başka deyişle, toprakların küçülmesi öyle bir boyuta ulaşmıştı ki, Anadolu artık neredeyse tamamen bir işgal coğrafyasına dönüşmüş ve Orta Anadolu’da kalan küçük bir bölge dışında bütün bir coğrafya emperyalist güçlerin eline geçmişti. İşte bu işgale karşı patlak veren yerel direnişleri birleştirmek amacıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a gelen Mustafa Kemal’in ilk hedefi ülkeyi bu işgalden kurtarmak ve bağımsızlığımızı kazanmaktı. Malumun ilamı, 19 Mayıs bizim için her şeyden önce yabancının işgaline ve askerine karşılık, tam bağımsızlıktır.
23 Nisan ise egemenlik, bu coğrafyada yaşayan insanların kaderleri hakkında söz sahibi olma hakkına tekabül eder. Osmanlı İmparatorluğu, tıpkı diğer bütün İmparatorluklar gibi, tek bir kişinin ve ailenin egemenliği anlayışına dayanan siyasi bir varlıktı. Yine diğer feodal yapılar gibi, İmparatorluk fiilen farklı güç grupları tarafından yönetilse ve 19. ve 20. yy’da dönem dönem parlamenter rejimler kurulsa da, 23 Nisan 1920’e kadar teorik olarak hanedanlık rejimi ülkemizi yönetiyordu. İşte, bu tarihte Meclis’in açılması söz konusu rejimin halk egemenliği fikriyle ikame edilmesinde en önemli momentlerden birisine denk düşmektedir. Bu dönüşüm ise mantıki sonucuna Saltanat’ın kaldırılması ile ulaşacaktı. Buna karşın, 23 Nisan 1920 itibariyle halkımızın kendi kaderi üzerinde söz sahibi olduğu, ülkenin yönetimine geldiğini söyleyebiliriz. Sözün özü, 23 Nisan’ın bizim ülkemiz için anlamı halk egemenliğidir.
O halde gelişiyle içimizi şenlendiren bahar ülkemiz için iki fikirle maluldür: bağımsızlık ve halk egemenliği. Tarihimizin bu önemli iki değerini her daim hatırlamamız dileğiyle…