Merhaba hocam öncelikle bize vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ediyoruz. Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Merhaba herkese. Ben Özgür Balkılıç, Abdullah Gül Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesiyim. Lisansımı ODTÜ Siyaset Bilimleri ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden, yüksek lisansımı da aynı okulda Medya ve Kültürel Çalışmalar Bölümünden, doktoramı ise Kanada’da bulunan Wilfrid Loyer Üniversitesi Tarih bölümünden aldım. 2018 yılında Abdullah Gül Üniversitesi’ne yardımcı doçent olarak atandım daha sonra ise aynı üniversite bünyesinde doçentliğimi aldım. 2018’den beri AGÜ’de çalışıyorum. 1 Mart 2025’ten itibaren de ücretsiz görevli olarak Humboldt Üniversitesi'nde ziyaretçi araştırmacı olarak bulunuyorum.
Güçlü fonlarla desteklenen bir projeniz olduğunu duydum. Bize bu projenizi kısaca anlatabilir misiniz?
Şöyle, ben Türkiye sosyoloji bölümündeyim ama aslında sorarsanız kendimi tarihçi olarak adlandırırım. Türkiye’nin sosyal, ekonomik, toplumsal tarihi üzerine çalışıyorum. Çalıştığım alan ise İkinci Dünya Savaşı ile 1980 arası. Bundan önceki çalışmamda 1945-1980 arası nasıl şekillendiği üzerine işçi işveren ilişkileri ile ilgili çalışmıştım. Bu dönem üzerine çalışırken her bir dönemin bir ruhu olduğu gibi bir düşünceye kapıldım. Yani her bir dönemin, tabii dönemlendirmeler tarihte kendiliğinden ortaya çıkan şeyler değil, tarihçilerin atfettiği özelliklerle ortaya çıkan şeyler…
Bir dönemin ruhunu nasıl daha iyi anlarsınız?
Aslında güç, çok güç olur. Yani, bana kalırsa bunu en iyi sanatçılar yapabilir. İşte edebiyatçılar, müzisyenler, heykeltıraşlar belki, bilmiyorum, tiyatrocular belki. Ama ben akademisyenim. Bu tarihten sonra da mesleğimi değiştiremem. Dolayısıyla; Türkiye tarihinde bu kadar önem atfettiğim dönemin ruhuna, kültürel hayatına bakarak yaklaşabileceğimi düşündüm. Hani gündelik hayatına mı bakmalı? Belirli bir akıma mı bakmalı? Üzerine kafa yorarken ilginç bir mevzuyu yakaladım. Türkiye folklorunda bir aşık geleneği vardır. Kentsel aşıklar da vardır ama kırsal kökenlidir bu aşıklar büyük oranda. Bu dönemde bu aşıkların büyük bir çoğunluğu, kentsel mekanlara geliyorlar ve müzik üretimlerini kentsel mekanda gerçekleştiriyorlar. Yani nasıl köken olarak kırsal mekanda üretilen bir kültürel üretim kendi varlığını başka bir üretim mekanında sürdürebiliyor? Bu konu ilgimi çekti ve bunun üzerine araştırma yapmaya başladım.
Fon aldığınız kurumdan ve bu fonlara ulaşma sürecinizden bahseder misiniz?
Akademideki insanların birçoğu kendilerinin uzmanlaşmış oldukları konulara devam ederler. Bu uzmanlaşma büyük oranda doktora süreçlerinde şekillenmiş oluyor. Bazı benim gibi insanlar ise tamamen araştırma alanını değiştiriyorlar. Araştırma alanını değiştirdiğinde tekrar bir okuma, araştırma süreci gerekiyor. Akademisyenlerin işleri bazen yoğun olabiliyor hem ders vermek hem idari işlerle uğraşmak gibi. Dolayısıyla, kendime yepyeni bir konu seçmiş olduğum için bana bir zaman gerektiğini düşündüm. Dünyanın her yerinde belli bir süre sonra çeşitli izinleri olur akademisyenlerin. Ben de bu iznimi kullanarak kendime bir zaman yaratmak istedim. Bu tarz koular üzerinde çalışan, karşılıklı diyalog halinde olabileceğim bir mekan arayışına girdim. Amerika yerine daha yakın olan Avrupa’ya bakmaya başladım. Avrupa’da müzikoloji son 200 yıllık bir bilim. Bu konuda en eski kurumlardan birisi şuan benim buluduğum kurum, eski adıyla “Karşılaştırmalı Müzikoloji Enstitüsü”. Kurum bünyesindeki kürsü başkanlarından biriyle tanıştım ve projemi anlattım kendisine. Beni misafir edebileceğini söyledi, daha sonra öğrendim ki kendisi enstitünün de başkanıymış. Peki bunu kim finanse edecek? Mesleğinize devam ederken TÜBİTAK tarafından finanse edilebilir. Devlet veya özel araştırma fonlarına başvurulabilir. Son 4-5 yıldır içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar dolayısıyla Türkiye’den alınan fon desteği biraz daha hızlı eriyor. Türkiye’den de birçok fona başvurdum yurt dışındaki kurumlarla beraber ve sonucunda Almanya’da daha resmi bir destek olan “Humboldt”a başvurmuş bulundum. Bir de daha çok sosyal bilimler anlamında özelleşmiş olan “Gerda Henkel” kurumuna başvurdum ve başvurum kabul edildi. Yani bir yıl boyunca Gerda Henkel vakfının desteğiyle Humboldt Üniversitesinde ziyaretçi araştırmacı olarak az önce bahsetmiş olduğum projeyi sürdüreceğim.
Hemen araya bir soru eklemek istiyorum. Projenizle ilgili gerekli fonlara hangi kaynaklardan ulaştınız?
Açıkçası bir-iki yolu olabilir bunun. Bir tanesi bu işlerle uğraşan, işinin ehli insanlara ulaşmak olabilir bir diğeri ise anahtar kelimeler ile Google aramaları olabilir. Yani parçası olmak istediğiniz ekibe sorabilirsiniz. Kısacası ben de bu şekilde yaptım.
Yetkili kişilerle konuşurken projenizi detayları ile mi aktarıyorsunuz yoksa genel hatları ile mi?
Kendinizi tanıtarak başlayıp akademik background paylaşılır daha sonra ise iletişime geçme sebebinizi açıklayabilirsiniz. En son ise 5-6 cümle ile çok kısa projemden bahsettim. Çalışmamın sosyoloji çalışmaları için bir önemi olduğunu düşünüyorum diyerek bitirdim. Tabii bu işin metodunun, kaynaklarının ve sürecin belirtildiği bir zaman çizelgesi oluşturmak da gerekiyor. Biz projelere başlıyoruz fakat süreç içerisinde çok değişebiliyor tabii. Projeden biraz bahsetmek gerekirse: Aşıkların 1960-1980 arasında Türkiye’de kentsel mekanda nasıl bir müzik ürettikleri üzerine çalışacağım. Bunu da üç temel dinamik üzerine yapacağım. Bunlardan ilki siyasal çatışma, ikincisi kentleşmenin hızlanması ve üçüncüsü de değişen teknoloji diyebilirim. Dolayısıyla tüm bu değişimler içinde aşıkların nasıl bir strateji geliştirdiğini ve bu üç bahsettiğim temel dinamiği aşıkların gözünden anlatmaya çalışacağım. Hayatta olanlarıyla görüşmeler yapıp, hayatta olmayanların ise bıraktıkları eserlerden yararlanarak onların gözünden ve sesinden okurlara ulaştırmaya çalışacağım.
O zaman son sorumu soruyorum. Kendi hayallerini, projelerini gerçekleştirmek isteyen genç arkadaşlara bir tavsiyeniz var mıdır?
Akademiye girmesinler! Şaka bir yana akademiye girmek çok üstün özellikler gerektirmiyor yalnızca disiplin ve çalışma temposu gerekiyor. Akademiye girerken soru sorabilmeyi, akademik çalışmanın nasıl yapılacağı ve bir sorunsala nasıl yaklaşılacağı öğrenilmelidir. Önemli olan merak etmek ve soru sorabilmektir. Orada burada şu kadar makale yayınladım, bu kadar proje yaptım değil olay. Blog da yazabilirsin, arkadaşlarına da anlatıyor olabilirsin önemli değil. Önemli olan meraklı olmak ve soru sorabilmektir.
Peki, teşekkür ediyoruz size bilgilerinizi aktardığınız için.
Umarım faydalı bir röportaj olmuştur.