AGUNews

Mart 2022, Sayı 66

Uluslararasılığın İlk Kuralı: Ortak Yaşam Alanını Koruma

Rıdvan Doğan Mart 2022, Sayı 66 1220
Uluslararasılığın İlk Kuralı: Ortak Yaşam Alanını Koruma

Gezegenimiz Dünya'da binlerce farklı sosyal, kültürel ve siyasi oluşumlar olarak birlikte yaşamaktayız. Dünya toplumları olarak biz, doğasında mükemmel ve hayati bir düzenle birbirine bağlı çalışan dinamiklere ev sahipliği yapan bu gezegeni, ortak adımlar atarak hep birlikte korumalıyız. Aksi halde uluslararası ilişkiler disiplinini uygulayacağımız bir evimiz olmayacak.

Birleşmiş Milletler Çevre Programının raporuna göre çevre kirliliğinin 1 yılda sebep olduğu can kaybı Covid-19 kaynaklı can kayıplarından daha fazla. Çevreye bıraktığımız zararlı gazlar, kimyasal atıklar ve elektronik atıklar her sene 9 milyon can kaybına sebebiyet veriyor. Bunun yanında, Dünya Bankası'nın tahminlerine göre 2050 yılında iklim değişikliği kaynaklı ekstrem doğa olayları sebebiyle 140 milyon kişi yaşadığı toprakları terketmek zorunda kalacak. Bu sadece insanlığın uğradığı birkaç olumsuz netice. Doğaya karşı olan agresif tavrımız sadece insanlığın yaşamını ilgilendirmiyor.

Küresel sistemimiz sadece ekonomik çıkar güden küresel şirketlerin ve onlara göz yuman sorumsuz devletlerin önünü açacak şekilde dizayn edilmiş. Küresel çevre sorunlarına katkı yapmaları konusunu onların kendi insiyatifine bırakmış durumdayız. Dünya ekosisteminin önemli bir parçası, akciğerlerimiz, Amazon ormanları büyük şirketlerin madencilik ve ormansızlaştırma faaliyetleri sebebiyle adeta erimekte. Örneğin neredeyse yediğimiz bütün hazır gıdalarda bulunan palm yağı üretimi için katledilen ormanlarla birlikte onlarca bitki ve hayvan türü de yok ediliyor. Uluslararası bir araştırma, dünyamızda henüz keşfedilmemiş 9 binden fazla sadece ağaç olmak üzere bitki türü olabileceğini söylüyor. Sizce yok olmadan keşfedebilecekmiyiz?

İngiltereli araştırmacılar son 200 yılda onlarca bitki türünün çiçek açma takviminin iki ay geriye gittiğini aktarmakta. Böylece birbirlerine bağımlı halde yaşayan canlıların meşhur metaforik zinciri ciddi bir hasar almakta. Habitatların dengesi bozulmakta. Einstein arıların yok olması durumunda bu zincirin kopacağını ve insanlığın da yok olacağını söylemişti. Ya arılar besin toplama mevsiminde doğaya yayıldıklarında ihtiyaç duydukları çiçeklerin çoktan solmuş olduklarını görürlerse? Öte yandan, erken ürün veren ekinler, karşılaşacağı hava olayları sebebiyle ürünlerini yetiştiremeyecek. Bunun sonucunda zaten besleyemediğimiz artan dünya popülasyonunu beslemek daha da zorlaşacak. Bu da daha fazla zirai ilaç kullanımı ile devam edecek... Belki de Malthusian İkilemi’ni daha fazla gündemimize taşımalıyız.

Doğaya karşı acımasızlığımız sadece kara parçalarıyla sınırlı kalmıyor. Advances in Atmospheric Sciences adlı dergide yayınlanan bir araştırmaya göre okyanuslarımız son 6 yıldır her sene ısınma rekorları kırıyor. İklim değişikliğinin yanında uygunsuz balıkçılık gibi daha birçok sorumsuz uygulamamız deniz canlılarını tehlikeye atıyor. Örneğin sadece trol avcılığı sebebiyle onlarca balık, deniz kabuklusu ve mercan resifleri gibi türler yavaş yavaş yok oluyor. Mercan resiflerini kaybetmemiz durumunda resiflerde yaşayan canlı türlerine ne olacak, veya sahil kesimlerinde yaşan insanları denizinin dalgalarından ne koruyacak, ya da ihtiyaç duyduğumuz kanser ilacı hammaddelerini nereden temin edeceğiz? ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi okyanuslarımızın sadece %5'ini keşfettiğimizi belirtmekte. Bu sularda keşfedilmeyi bekleyen belki de binlerce canlı türü var. Sizce yok olmadan keşfedebilecek miyiz?

Fütursuzca kaynak olduğumuz iklim değişikliği dünyanın zirvesini dahi etkiliyor. Araştırmacılar Everest Dağı'nın zirvesinde 2 bin yılda oluşan buzulların son 25 yılda neredeyse tamamen eridiğini raporluyor. Buzullarımızın erimesi en büyük sera efekti sebeplerinden birisi. Dünyanın zirvesinin dahi erittiğimiz gerçeği bize iklim değişikliğinin ciddiyetini bütün çıplaklığıyla önümüze seriyor.

Uzmanlar her bir bireyin üç R'yi (Reduce, Reuse, Recycle) yaşam tarzı haline getirmesi gerektiğini söylüyor. Ancak küresel iklim değişikliğinin bireysel önlemler ile durdurulması bir hayalden öteye geçemez. Bu yıkıcı süreci durdurmanın tek yolu, yüksek karar mercileri boyutunda ortak ve gerçekçi kararlar almak. Hala, Arktik'teki petrolü çıkarıp çıkarmamalarını tartışan devletler varken nasıl ilerleme kaydedeceğiz? Ekonomik çıkarların gözünü bürüdüğü dünya otoriteleri bir an önce kendi hareket alanlarını da kapsayan katı kurallar koyup bunları şeffaf bir şekilde sürdürmediği sürece ortak yaşam alanımızı, Dünya’yı kaybedeceğiz.