Bir toplumu hicveden bu roman, Nobel ödüllü Gabria Garcia Márquez tarafından 1981 yılında yayımlanmıştır. Kitapta işleneceğini herkesin bildiği bir cinayetin serüveni anlatılıyor. Olaylar, Kolombiya’da bir kasabada meydana geliyor. Santiago Nasar adında, babasından kalma servete sahip, zengin bir Arabın nasıl ve neden öldürüldüğü anlatılıyor. Kitabın asıl dikkat çektiği nokta, toplumun bir cinayete nasıl göz yumduğu, nasıl önleyemediği. Belediye başkanından esnafa kadar herkesin haberdar olduğu işlenmemiş cinayete, koskoca kasaba halkının gücü yetmemiş, durduramamışlardı. Cinayetin sebebi, Pedro ve Pablo Vicario ikizlerinin kız kardeşi Angela Vicario’nun namusuna Santiago Nasar’ın leke sürdüğünü öğrenmeleriydi. Santiago’nun suçlu olup olmadığını bir kez bile düşünmediler. Ortada bir hata vardı ve bu hatanın cezasını birine kesmek tek gayeleriydi. Oysa bu ikizler bırakın cinayet işlemeyi, bir kavgaya bile karışamayacak türden insanlardı. Fakat bir gece önceki düğünün yorgunluğu, uykusuzluk ve sarhoşluğun da etkisiyle Santiago’nun öldürülmesi gerektiğine hükmetmişlerdi. Bu cinayet sadece Pedro ve Pablo’nun değil, kasabanın neredeyse tamamının işlediği bir cinayetti. Kasap kardeşler Pedro ve Pablo, önlerine gelen herkese Santiago’yu öldüreceklerini söylediler. Sanki birileri onlara engel olsun diye sessiz çığlıklar attılar. Bu durumun bu kadar aşikâr olup da görülmemesi, bilinip engellenememesi Santiago’nun şanssızlığındandı belki. Santiago Nasar, kabahati olmayan bir suçun maktülü bu romanda. Bütünüyle masum bir adam değildi elbette fakat yine de bu olayda suçsuzdu.
Namus adı altında, kan döküp canileşerek kendilerini ve ailelerinin adını temize çıkarmayı hedefleyenler, katlanılamaz bir vicdan yüküyle hayatlarına devam etmeye çalışıyorlardı. Bu durum dünya üzerinde çok yaygın. İnsanların değer yargılarının çoğu, namus üzerinden şekilleniyor pek çok toplumda. Türk şair ve yazar Cahit Zarifoğlu, “Bastırdığın duygunun esiri olursun.” diyor. Tıpkı insanlar gibi toplumlar da her neyi bastırıyor, neyi görmezden geliyorlar yahut en çok neyden kaçtıklarını, korunduklarını söylüyorlarsa o şey o memleketin, insanların noksan yanı oluyor.
Santiago Nasar, neden öldüğünü bile anlamadan ölen bir adamdı. Son anları onun bu şaşkınlığını anlatır türdeydi: Wenefrida Márquez “Santiago, yavrum!” diye bağırmıştı. “Neyin var?”
Santiago Nasar onu tanımıştı.
“Beni öldürdüler, Wene Hala.” demişti.