Korkularımız...Nelere kâdir, hiç düşündük mü? Kendini tanımlar ya insan türlü çeşit yollarla, kimi şöyle kimi böyle... Peki ya korkular, kendimizi tanımlarken ne kadar kullanıyoruz korkularımızı? Muhtemelen yeterince değil. Günümüze dek çeşitli yönleriyle incelenegelmiş, her türden karşılaştırmaya konu olmuş, en kesif hayallerimizi aşabilecek bir hikâye - koca bir fenomen Christopher Nolan'ın bir o kadar koca anlatısı - "Kara Şövalye" üçlemesini bugün tam da bu yönüyle incelemeye yeltendim. Korkularıyla yüzleşebilecek, düştüğü yerden kalkabilecek birinin nelere evrilebileceğini anlatmaya çalıştım: Sessiz bir nöbetçi, dikkatli bir koruma, bir Kara Şövalye...
Serimiz kimi yerde korkunun kişiyi yepyeni bir kimliğe büründürmesinden yola çıkarak kimi yerde korkunun insanın yaşamı için en temel gereksinim olduğuna dair anlatısıyla, oldukça geniş bir çerçevede ve harikulade bir çeşitlilikte; korku ve insan ilişkisine dair güçlü bir anlatıya sahip. Bir multi-milyarderin çocukluğundan genç yetişkinliğe evrilirken korkularıyla başa çıkmasını ve kendini tam da bu korkuların sınırlarıyla tanımlamasını anlatıyor özünde öyle ki yolculuğumuz baş karakterimiz Bruce Wayne'in kendi içindeki kötüyü fark etmesi ve bu kötüye dönüşmekten korkmasıyla başlayıp ölüm korkusunun insanı nasıl hayatta tuttuğunu öğrenmesiyle son buluyor.
Korkunu bir silaha dönüştür: Serinin ilk filmi "Batman Başlıyor” da Bruce, daha küçük yaşta yetim ve öksüz kalır. Gotham şehrinde zihniyet çürümüş ve her tarafıyla şehir olağanca yozlaşmıştır. Böyle bir durumda Bruce artık her şeyle yalnız başına yüzleşmek zorundadır. Değişime inanmaz ve Gotham şehrinin selameti için var güçleriyle çalışmış ebeveynlerinin katilinin onca yıl sonra iyi bir adama dönüşüp hukuka yardım etmesi dolayısıyla savcılıkla yapılan bir anlaşma sonucu erken tahliye olmasını kaldıramaz. İntikamını kendi elleriyle almakta kararlıdır. Neyse ki tetiği çekmeye fırsat bulamadan kader yardımına yetişir, bir başkası tarafından katil adama suikast düzenlenir. İşte bu noktada Bruce bambaşka bir insana dönüşür. Anne babasının uğruna öldükleri şeyin ne olduğunu kavrar. Babasının insanların giderek dönüşmesinden korktuğu adama bizatihi dönüşmenin eşiğine gelmiştir ve bunu fark etmenin verdiği dayanılmaz hissiyatla paltosunu dahi ardında bırakıp bilinmeze karışır. Ücra ülkelerde kötüyü ve kötünün temelini aramaya koyulduğu bir göçebe hayatı yaşamaya başlar. Bruce öylesine tiksinmiştir ki dönüşmek üzere olduğu adamdan ve öylesine bir kavrayış kazanmıştır ki artık; sahip olduğu tüm korkuların efendisi olmaya, Gotham sakinlerinin korkularından beslenenlerin ve şehre korku salanların "korkuları" olmaya kararlıdır. Daha küçük yaşta başına gelen bir olay yüzünden rüyalarını dahi esir altına almış "yarasa" korkusunu yenmeye ve bu korkuyu, korkudan avlananların kâbusu yapmaya çalışır. Kendine ait en temel kâbusunu bir kimlik edinir ve Batman (yarasa adam) rolüne bürünür ve gösterir: Tüm yaratılmışlar korkar, özellikle de korkunç olanlar.
Korku değiştirir, korku geliştirir: Devam filmi Batman'in bir şeyleri değiştirdiğini görmemizle başlar. "Kara Şövalye" filminde Gotham şehri artık eskisi gibi değildir, artık kötülerin kâbuslarını kuşatan bir kahraman vardır: "Batman". Hâkimler, avukatlar, savcılar, halk, polisler ve daha niceleri artık zorbalığa ve kötülüğe karşı durabilmektedir, korkmamaya başlamışlardır artık. Böylesi bir ortam çok cesur ve bir o kadar ahlaklı bir adamı ortaya çıkarır: Savcı Harvey Dent. Harvey en iyisidir, Gotham şehrinin beyaz atlı prensi, kötülükle başa çıkmak için doğru adamdır. Şehirdeki değişimin, ahlakın ve hukukun temsilcisidir. "Her şey zıddıyla kaimdir" derler, öyle ki aynı cesur adamı ortaya çıkaran mekanizma bir deliyi de beraberinde getirmiştir: Joker. Satın alınamaz, zorbalanamaz, makul davranılamaz ve pazarlık yapılamaz bir adam; yalnızca dünyanın yandığını görmek ve herkese göstermek isteyen bir yıkıcı, en iyimizin bile güçlükle karşılaşınca dönüşeceğini ve işler kötüye gittiğinde insanların ahlakının tatsız bir şakaya eşdeğer olduğunu kanıtlamak adına her şeyi yapabilecek bir ucube. Bu kötü zihinli ucube aynı zamanda hem Batman’in hem de Dent’in sevdiği kadını tespit eder. İlerleyen zamanla, Gotham'ın beyaz atlı prensini onun sevdiği kadını, müstakbel eşini, öldürerek onu dönüştürmeyi başarmıştır. Aynı zamanda Gotham sakinlerini de “hayatta kalmak” veya “öldürmek” ikilemi ile test eder ve ölüm korkusuyla hareket edip başkalarını öldürmeyi seçeceklerini öngörür. Şehirde cesaretin, ahlakın ve yasanın temsili olan adamın dönüştüğünü, hainleştiğini, “iki-yüz” leştiğini ve kirlendiğini görmek umut kırıcıdır ve zamanla sıradan halkın da ölüm korkusuyla yüzleştiğinde basitçe bir katiller sürüsüne dönüşeceğine inanırız, bunu bekleriz ve Joker'in düşünce biçimine yaklaşırız. Gelin görün ki, anlatı boyunca şekillenen beklentilerimiz suya düşer çünkü Batman bir şeyleri değiştirmiştir. “Batman Gotham’ı daha iyi bir yer yapmış” tır. İnsanlar artık ölüm kadar kaçınılmaz ve ürkütücü bir korkuyla bile yüzleşmeyi başarır durumdadırlar. Batman'in çabaları meyvesini vermiş ve insanlara etki etmiştir, güçlerinin farkına varmalarını sağlamıştır. Değişmek ve iyi olmak için bir kahraman olmaya, bir maskenin ardına gizlenmeye gerek yoktur artık, korkularıyla yüzleşmeye cesaret edebilecek bir insan olmak yeterlidir. Hem Batman bir kahraman da değildir esasında... Esasında o "sessiz bir nöbetçi, dikkatli bir koruma, bir Kara Şövalye"...
Korku yaşatır: "Kara Şövalye Yükseliyor" isimli, serinin son filminde Batman'in sevdiği kadını kaybetmesinin ve Harvey Dent'in suçunu üstlenmesinin ardından aradan sekiz yıl geçmiştir. Gotham artık suçtan arınmış(!), korku iklimini terk etmiş ve huzura kavuşmuş bir görünüme sahiptir. Uğruna mücadele edilecek suçun olmaması ve sevdiği kadını kaybetmesinin verdiği üzüntüyle birlikte Bruce; inzivaya çekilmiş, yalnızlaşmış ve fiziksel olarak güçsüzleşmiştir. Adeta amaçsız bir adamın hissizliğiyle günlerini geçiriyor ve güçten düşmüş durumdadır. Sahip olduğu şirketi sürekli para kaybediyor durumdadır ve haberi olmadan yeraltında koca bir şuç ordusu türemiştir. Bu ordunun başında Bane adında maskeli bir adam vardır. Bu adam Bruce'la benzer savunma sanatları eğitiminden geçmiş ve kocaman, ürkütücü bir görünüme sahiptir. Sonunda Batman ile karşılaşma zamanı gelmiştir ve uzun süredir mücadeleden uzak olan Bruce, korkusuz(!) ve bir o kadar pervasızca Bane'e saldırır ve ona karşı hiçbir varlık gösteremeden alt edilir, bilincini yitirir. Yalnızlığa çekilen kahramanımız karanlığı kendine dost bilmiş, yokluğu kendine yeğ görmüş öyle ki artık ölümden korkmuyor hatta ölümü arzuluyor haldeydi. Bu durumun onu güçlü kıldığını zannediyordu. Oysa insanoğlunun en temel refleksi olan ölüm korkusu bir diğer deyişle hayatta kalma içgüdüsü olmadan insan aksine en zayıf halindedir. İnsanı hayatta tutan şey ölümden kaçabilme kabiliyeti, hayata adapte olma yeteneği değil midir? Bruce gözlerini çukurdan bir yeraltı hapishanesinde açar ve kısa sürede bu en temel korkunun gerekliliğinin farkına varır. Bane Gotham şehrini terörize ederken, şehri yanıp tutuşurken yeraltı çukurunda ölmekten korkmaya ve hayata yeniden bağlanmaya başlar. Tüm bu zaman boyunca korkularını yenmeye çalışan karakter şimdi temel bir korkuyu geri kazanarak, içselleştirerek düştüğü yerden kalkmaya çalışır. Bu sayede çukurdan kaçmayı başarır, Bane ile tekrar yüzleşir ve Gotham'ı yok edilmekten kurtarır. Hayatında yepyeni bir sayfa açar ve yaşamaya devam eder.
Tüm bu filmler ve hikâyeler boyunca çeşit çeşit korkular, farklı şekil ve görevlerde insanın kimliğine ve benliğine dair fikir vermek için Bruce Wayne'in şahsında ete kemiğe bürünüyor. Bruce Wayne özünde hataya teşne bir insan ve korkuları ile yüzleşme cesareti gösterildiği halde akla hayale sığmayacak şeyler başarılabileceğinin bir emsali olarak önümüze çıkıyor. Korkusunu kendisine en büyük kalkan ve en etkili silah kılan biri olarak... İzleyici de onun bu korkuları aşabileceğine inanıyor ve inanıyor ki bu korkuları başkalarının korkularından beslenenlere karşı kullanabilir, inanıyor ki değişmeye azmi olan bu adam tüm bunları yapabilir. Ama her şeyin ötesinde bir insan olarak, bir kahraman olarak değil. Hem Batman bir kahraman da değil esasında... Esasında o "sessiz bir nöbetçi, dikkatli bir koruma, bir Kara Şövalye"...