Mustafa Kemal Atatürk tarihteki büyük liderler gibi birçok sıfatla nitelendirildi kuşkusuz. Bunlardan olumsuz olanları da vardı, olumlu olanları da…Sıfatlardan bazıları ise daha bilimseldi. Ama bütün bu sıfatların içerisinde bu memlekette büyümüş bir insan olarak bana en yakın gelen “ilerici” sıfatıdır. Nedeni ise çok basit, ben de tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi Aydınlanma felsefesinin insana atfettiği kudrete inanan bir iyimserim. İnsanın kendini, yaşadığı çevreyi ve dünyayı değiştirebileceğine inanıyorum. Mustafa Kemal de buna inanıyordu. Bunun için bütün zorluklara inat kendine ve halkına güvendi ve öyle başladı mücadelesine, haklı da çıktı. Bunun için 500 yıldan fazladır ayakta olan ama köhnemiş kurumları, saltanatı ve hilafeti ortadan kaldırmakta hiçbir beis görmedi. Ülkesini kurtardıktan sonra da bu inancını hiç yitirmezken, bu sefer elindeki temel silah ise bilimdi. Ancak ve ancak bilimsel çalışmaların ışığında ülkesinin, halkının makus talihinin değişebileceğine inanıyordu.
Ama Mustafa Kemal Atatürk ile bir ortak yanımız daha var sanırım. O da söz konusu değişimin daha iyiye olacağına, olması gerektiğine yönelik kavrayışıydı ki, bu kavrayıştı kendisini ilerici yapan. Zira, bırakın günümüzün post-modern saçmalıklarını, Mustafa Kemal Atatürk, tıpkı benim gibi, toplumsal ilişkilerimizin bazı etik değerlere dayanması gerektiğini ve etik değerleri de ortak akılla tarif edebileceğimize inanıyordu. Bu yüzdendir ki, kadın-erkek eşitliğini tarif edebileceğimiz daha da önemlisi hayata geçirebileceğimiz bir dünyada, kadınları, kız çocuklarını bu eşitliğe layık görmemek gericiliğin ta kendisiydi. Bu yüzdendir ki, bu uğurda yapılmış reformlar, bütün eksikliklerine rağmen, bizim tarihimizde ilerici sıçramalardı.
Ülkemizin kurucu liderini ölümünün 87. yılında anarken, anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.