AGUNews

Kasım 2024, Sayı 86

“There Will Be Blood”ın Politik Okuması – Film İncelemesi

Muhsin Ertekin Kasım 2024, Sayı 86 13
“There Will Be Blood”ın Politik Okuması – Film İncelemesi


20. yüzyıl başları, Kaliforniya’daki petrol rezervlerinin keşfedildiği dönemi ele alan There Will Be Blood, oldukça politik. Kapitalizm ve kiliseyi yerden yere vurmaktan çekinmeyen Thomas Anderson, etkileyici sinematografisiyle banallıktan kaçınıyor.

Film, No Country for Old Men gibi bir western ve bir Bush dönemi filmi. Hatta benzer şekilde gözünü karartmış bir ana karaktere (Plainview) sahip. Film 11 Eylül sonrasındaki Bush & Cheney iktidarının acımasız orta doğu işgallerini ve neoliberal politikalarını eleştiriyor. Petrol temasını da göze alarak, filmin Amerika’nın Irak işgali alegorisi şeklinde de okunabilir. Öyle ki filmde de patlamalar oluyor, insanlar ölüyor, ancak sondaj kuleleri durmuyor (Kellner, 2009).

İlk 14 dakikasında diyalog bulunmayan film, petrol avcısı Plainview’in petrol baronuna dönüşme çabasını anlatıyor. Filmin ilk yarısı boyunca bu petrol çıkarma macerasına çapı giderek büyüyen kazalar ve ölümler eşlik ediyor. Anderson, rahatsız edici müzik aracılığıyla her seferinde “kaza -yine- geliyor” diyor. Kapitalizme vücut vermiş karakterimiz ise çukurda ölenlerden ziyade çukurun kustuğu paraya odaklı.

Filmin ikonu, hissiz Plainview karakterine göre başarı için her şey meşru. İnsanları araç olarak görüyor ve gözünü kırpmadan manipüle ediyor. Petrol çukurunu amansızca kazıyor ancak kadınlarla vakit geçirmek ilgisini çekmiyor. Tek isteği ise insanlardan uzaklaşmak, ve başkalarının başarısızlığı: “I want no one else to succeed”. Sonradan öğreniyoruz ki yanında oğlum diye gezdirdiği çocuk dahi bir halkla ilişkiler projesinden ibaret.

Film ayrıca kilise üzerinde de oldukça ağır. Kilisenin temsiliyeti olan, manipülatif bir tarikat lideri şeklinde tasvir edilmiş Eli karakterinin halkla ilişkileri güçlü. Bu sebeple Plainview’le aralarındaki güç yarışı ve çıkar ilişkisi film boyunca devam ediyor. Öyle ki Safa Gürkan, filmin Oscar almamasını Thomas Anderson’un kilise temsiliyetine bağlıyor.

Medyada Daniel Day-Lewis in ikonik oyunculuğuyla özdeşleşmiş film, sanatsal sunumuyla ve politik temalarıyla öne çıkıyor. Şirketlerin açgözlülüğü ve amansız çalışma kültürüne dair  filmin güçlü mesajları var. Amerikan kapitalizmini ve kiliseyi oldukça sert eleştiren film, 2000'ler Hollywood'unda özel bir yere sahip.

Referans: Kellner, D. (2009). Cinema Wars: Hollywood film and politics in the Bush-Cheney era (pp. 15-16). Wiley-Blackwell.