Sanatla aktif olarak ilgilenip ilgilenmemesi fark etmeksizin birine, resim heykel gibi plastik sanatlarla ilgili bildiği sanatçıları sorduğumuzda, sadece güncel değil tarihsel süreçte de duyduğumuz isimlerin büyük bir çoğunluğu erkek olacaktır. Bu alacağımız cevap için şaşırmamıza ya da tepki göstermemize gerek yoktur çünkü sanatçı havuzuna bakıldığında sanat piyasasında bir profesyon olarak bulunmuş erkeklerin sayısı kadınlara göre çok daha fazladır. Yani plastik sanatlarda cinsiyet uçurumu vardır. Peki nedir cinsiyet uçurumu? Cinsiyet uçurumu, bir sektörde bir cinsiyetin diğer cinsiyeti nicel olarak domine etmesidir. Tarihsel süreçte sanat konusunda da bunu görmek mümkün.
Dünya tarihinde aslında çok yaşlı olan kadın ressamların ilk örnekleri MÖ. 2300’lü yıllara dayanıyor. İlk kadın ressam olarak kabul edilen Enheduanna Sümerliydi ve resim yapıyordu. Fakat yetersiz kayıtlar ve zaten sayıca az olmaları sebebiyle Orta Çağ ve Rönesans'a kadar çok fazla kadın ressam bilinmiyor.
Tarihsel süreçte kadınlarda resim sanatının gelişmemesi birçok farklı sebebi bir arada içeriyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri, dinsel inançlar, eğitimdeki kısıtlamalar, mülkiyet hakları ve sanat piyasasındaki erkek arayışı gibi sebepler sayılabilir.
Sanat ve bilimin çok gelişim gösterdiği antik Yunan tarihinde bile kadınlar toplum yapısında kölelerin hemen üzerindeki basamakta, yabancılar ile anı kategoride konumlandırılıyordu ve doğuştan dezavantajlı sayılıyordu. Bu da haliyle sanat yapmaları önünde de bir engeldi. Orta çağa gelindiğinde ise zaten kilise baskısı yüzünden birçok kadın sanat dışında da herhangi bir iş yapma hakkına sahip değildi, ki tarihte büyük bir yeri olan kitlesel kadın cinayetlerinden birinin legal olarak yaşandığı yıllardı (cadı avları), neyse ki Rönesans ve sonrasında bu durum düzelmeye başlamıştı.
Rönesans ve orta çağda aile atölyelerinde veya çok zengin olması sayesinde kendi kendine resim yapabilen kadınların da sayısı artmaya başlamıştı. Levina Teerlinc, Catherina Van Hemessen, Sofonisba Anguissola ve Lavinia Fontana isimlerinde dört kadın ressam bu dönem çok ses getirmiş ve aynı dönemden tanıdığımız Michelangelo gibi ressamların taktirini de kazanmıştı. Rönesans sonrası artmaya başlayan sanat eğitimi ile eğitimin cinsiyet gözetilmediği okullar ve kişisel sanat hocaları sayesinde kadın ressamların sayısı arttı. Fakat fırsat eşitsizlikleri halen bulunmakta ve bu durumu etkilemekteydi. En büyük kırılma, modern dönemde başladı. Modern sanatın öncülerinden Georgia O’Keeffe ve Frida Kahlo gibi sanatçılar, kadın sanatçılara karşı olan önyargıları kırarak önemli birer figür olmuşlardı. Özellikle 1960'lar ve sonrasında kadınların sanattaki temsilini artırmak için feminist hareketin etkisiyle kadın sanatçılar daha görünür hale gelmiştir. Bu dönemde Judy Chicago gibi sanatçılar, kadın bakış açısına odaklanan eserler üreterek kadın sanatını daha da ileriye taşımıştır.
Gelecek ümit vadediyor
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki kadın sanatçıların artan taleplerine rağmen, 2024’te kadınların sanat piyasasındaki toplam satış değeri tüm sanat piyasasının yaklaşık %5’ine denk geliyor ve toplamdaki satışların %50’ye ulaşmasının 2053 yılını bulabileceği öngörülüyor. En yüksek değerli kadın sanatçılardan birkaçı (Georgia O'Keeffe, Yayoi Kusama gibi) önemli satış başarısı elde etse de bu başarı genel kadın sanatçı popülasyonuna kıyasla istisna olarak görülmekte. Öte yandan çağdaş ve özellikle genç kadın sanatçılar arasında daha dengeli bir cinsiyet dağılımı gözleniyor; 1975’ten sonra doğmuş ultra-çağdaş sanatçılar kategorisinde kadınlar güçlü bir varlık gösteriyor.
Bu da gösteriyor ki makas hala daralabilir fakat çok daha eskiden kurulmuş olan bir paradigmanın parçası olmak bu durumu değiştirmeyi zorlaştırıyor. Bir kadın olarak bu değişimin bir parçası olmaya çalışıyor ve bizden diğer parçaları bu yolda destekliyorum. Devam kızlar!