AGUNews

Kasım 2024, Sayı 86

Çocuğa Dokunma!

Ayşegül Çolakoğlu Kasım 2024, Sayı 86 65
Çocuğa Dokunma!

 

Her insan kaç yaşına gelirse gelsin bir çocuktur aslında. Erkeği, kadını, genci ve yaşlısı fark etmeksizin hepimiz birer çocuğuz. Öncelikle tüm anneler çocuklarını bin bir türlü çileyle dokuz ay boyunca karınlarında taşırlar. Daha biz karınlarındayken o sıcaklığı ve samimiyeti hissederek onlara cevaplar veririz. Bebeğimiz ilk tekmesini ne zaman atacak diye heyecanla bekleyen aile, o ilk tekmeyi hissettiğinde bu durum onlara çok mucizevi bir durum gibi gelir. Daha sonra, ilk kucaklarına aldıkları andan itibaren bizim sağlıklı bir şekilde büyümemiz için savaşırlar. Önce ilk adımımıza, ilk konuşmamıza, büyümemize, daha sonra da evlenmemize, belki de anne olmamıza şahit olurlar. Bu anların hepsi onların hafızasına kazınır ve gerçek mutluluk kavramıyla tanışırlar.

 

Sonra bir gün bir cani, katil ya da sizin adına ne demek isterseniz o gelir ve tüm mutluluğunuzu elinizden alır. Sizin gözünüzden bile sakındığınız çocuğunuzu akılalmaz bir şekilde katleder. Sonra ne mi olur? Hiçbir şey. Bir çocuk bu dünyadan bu şekilde gittiğinde arkasından söylenen sözler ne fayda eder ki? Günümüzde sürekli artan bu cinayetler gerçekten akılalmaz ve tüyler ürpertici. Belki de ben şu an bu konu hakkında yazıyorken bile bir çocuk katlediliyor mu sorusu, zihnimde dönüp duruyor. Biliyorum hepimizin zihninde birden fazla soru karmaşası var ve bu sorulardan en önemlisi de şu ki -bu gerçekten çok içler acısı-: “Sıra bana gelmeden bunun önüne nasıl geçebiliriz?”

 

Bağırmak istiyorum, avazım çıktığı kadar çığlık atmak. Zihnim hapsoldu sanki, sürekli çığlık atıyorum ama kimse duymuyor beni. Beni neden kimse duymuyor? Attığım çığlıklar sessiz mi? Sessiz çığlık mı olur? Sessizse adı neden çığlık? Aslında insanlar duyuyordu, ama sessiz kalıyorlardı; görmezden gelip hayatlarına devam ediyorlardı. Bu kadar acıyı, bu kadar caniliği neden görmezden geliyorlardı? Çünkü herkes endişeliydi; kendi hayatları için endişe ediyorlardı. Oysaki daha çocuk yaşta öğrenmemiş miydik, bir canlının bize ihtiyacı varsa ona yardım etmeyi, ne pahasına olursa olsun korumayı?

 

Çocukken ne güzeldik değil mi? Her şeyin en doğrusu neyse onu öğrenmiştik ve onu yapıyorduk. En büyük kaygımız yarın sokakta hangi oyunu oynayacağımızdı. Hangi ara kaygılarımız bu kadar değişmişti ve şimdi o sokakta bir cani beni katlederse diye düşünür olmuştuk. Bu konu hakkında söylenecek gerçekten çok fazla söz var. Herkes kendi üzerine düşeni yapmayı öğrenip susmamalıdır. Bireysel psikoloji ile ilerleyerek, kafamızı gece yastığa koyduğumuzda vicdanımız rahat olmalıdır ki bir anne daha çocuğunun kafatasıyla göz göze gelmesin.

 

Bu yazımı çok severek okuduğum İngiliz feminist yazar Virginia Woolf’un şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Üstün bir akıl çifte cinsiyetli olmalıdır.”