Dışişleri Bakanı liderliğindeki Türk Heyeti 3 Ekim’de Libya’nın başkenti Trablus’a diplomatik bir ziyaret gerçekleştirdi ve bir hidrokarbon anlaşması imzaladı. Türk heyetinin bu ziyareti taktik boyutta bir dizi görüşmenin, stratejik boyutta ise 2019 yılında imzalanan münhasır ekonomik bölge anlaşmasının neticelendirilmesi olarak yorumlanabilir. Ziyaretin siyasi bağlam üzerine zamanlaması da dikkat çekicidir.
Öncelikle, gelişmenin taktik boyutu kısa zaman aralığında yapılan bir dizi görüşmenin üzerine şekillenmekte. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın meşru Libya Başbakanı Dibeybe ile görüşmesinden hemen önce Ağustos ayında Doğu’daki Libya muhalefet cephesi merkezi Tobruk Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile bizzat görüşmesi, Libya’nın Doğu’sunun Türkiye ile diplomatik kanallarını açık tutmak istediğinin göstergesidir. Ayrıca bu, Türkiye’nin de Tobruk’u muhatap aldığını dolayısıyla diplomasinin sonuç vereceğinin karşılıklı düşünüldüğünü de gösterir. Eğer aksi halde olsaydı, Tobruk ile yapılan görüşmeler istihbâri seviyede, arka kapı diplomasisi ile sınırlı kalırdı. Dahası, bu görüşmenin Türkiye’nin Körfez ve İsrail ile normalleşme politikalarını neticelendirmeye başladığı bir döneme denk gelmesi, Tobruk ile yapılan görüşmenin niteliğini artırmıştır. Bu minvalde Türkiye’nin Libya’da meşru hükümeti desteklemesinin yanında, iletişim kanallarını her cephe için açık tutarak krize bir çözüm yolu aradığını gösterir.
Görüşmenin stratejik boyutu ise birkaç anlamda öne çıkmaktadır. İmzalanan hidrokarbon anlaşması ile Türkiye’nin Libya politikasında istikrarlı ve sabırlı olduğu gösterilmiştir. Çünkü bu görüşme 3 yıl önce imzalanan MEB anlaşmasının ikinci adımını oluşturmaktadır. Bunun yanında Türkiye, yaptığı anlaşmayı fiiliyata dökebilecek sert güce ve diplomatik kabiliyete sahip olduğunu da göstermiştir. Ancak belki de en önemlisi olarak Türkiye’nin deniz yetkilendirme konusunda Yunanistan ve GKRY ile yaşadığı anlaşmazlıklara işareten, Akdeniz’de asla taviz vermeyeceğinin gösterilmesi açısından dikkat çekicidir. Öyle ki Yunanistan, bu ziyaret ve akabinde yapılan anlaşma sonrasında endişelerini Mısır ve AB’ye iletmiştir.
Bir diğer önemli mesele de Rusya-Ukrayna savaşı ile değişen jeopolitik bağlamdır. Tobruk’u askeri olarak destekleyen Rusya, kıt kaynaklarını Ukrayna’da harcarken Libya’da aksiyon almakta isteksiz kalacaktır. Ayrıca savaştaki Rusya’nın, Libya’yı bir pazarlık masası olarak da kullanması mümkündür ki bu durumda tavizler vermesi söz konusu olabilir. Bunun yanında Transatlantik cephesinde Rusya’nın bu kadar yabancılaştırılması karşısında, Libya’daki Rus müttefiki Fransa’nın hareket alanı oldukça daralacaktır. Yeni İtalyan Başbakanı Meloni’nin Fransa karşıtı tutumu da Fransa’yı etkileyen bir diğer faktör olabilir. Savaş ile ortaya çıkan diğer bir mesele de Avrupa’nın gaz krizidir. Akdeniz’den çıkabilecek gazın, kesilen Rusya gazının yerini alması açısından kendisi için ne kadar önemli olduğunu bilen Avrupa ülkeleri, Akdeniz enerji denkleminde, dolasıyla Libya’da, Türkiye karşıtı tutumlarını bu kış soğuğu hissettikçe daha da artırabilir. Bunun tam tersi senaryo ise, zaten kırılgan bu dönemde Avrupa ve Türkiye/KKTC’nin kazan-kazan modeli çerçevesinde anlaşmalarıdır. Enerji yataklarının sağlıklı bir şekilde çıkarılması da ancak bu şekilde mümkün gözükmektedir.