Kasım ayına oldukça uyacak bir tema olduğunu düşündüğümüz için bu ayın film temasını dönem filmleri olarak seçtik.
Jane Eyre (2011)
Bir kadının hayatının herhangi bir evresinde kesinlikle tanışması gereken bir karakter Jane Eyre. Charlotte Brontë’nin aynı isimli kitabından uyarlanan bu filmin fragmanını ilk izleyişinizde filmi korku gerilim türünde bir film zannedebilirsiniz. Ayrıca filmi izlerken bu gergin havanın filmin belirli noktalarında hâkim olmaya devam ettiğini fark edebilirsiniz. Film çekilirken bu detay düşünüldü mü bilemiyorum fakat bu detay bana, konu romantizm dahi olsa aslında kadınların hayatının her evresinde korku ve gerilimi içinde bir yerlerde taşıdığını hatırlatıyor.
Charlotte Bronte’nin kendi yaşamından esinlenerek kaleme aldığı bu eserde Jane Eyre isminde bir genç kadının gözünden Victoria Dönemi’nde kadın olmanın ağırlığını, dönemdeki dini baskıyı ve ataerkil toplum anlayışının en gerçekçi yüzünü görüyoruz. Victoria döneminde kadın yazarların dikkate alınmadığı için yazar eserini bir erkek ismi olan Currer Bell mahlası ile yayımlamıştır. Jane karakterinin bir yetimhanede büyümesi, öğretmen olması ve öz saygısını kaybetmemek için verdiği çaba itibariyle Türk edebiyatından Çalıkuşu adlı kitaba çok benzediğini de söyleyebilirim. Küçük bir kızken keşfettiğim, filmi izlerken ve kitabı okurken içinde kendimi bulduğum bu eser beni bugünkü ben yaptı. Genç bir kadın olarak kendi ayakların üzerinde durmanın verdiği hazzın hiçbir şeyde olmadığını, hiç kimse ve hiçbir şey için öz saygımı kaybetmemem gerektiğini hatırlattı. Tamamen tesadüfen izlediğim bir filmin hayatımda bu denli tesir yaratabileceğini söyleseler inanmazdım muhtemelen ama Jane Eyre ile tanıştığım için minnettarım. Dönem filmi sevenlerin izlerken oldukça keyif alacağına emin olduğum bu filmin sizdeki yeri de umarım en az bendeki kadar büyük olur.
Emma (2020)
Dönem filmi estetiği diye bir gerçek var. Bu estetiğe en uyan filmlerden biri olan Emma, İngiliz edebiyatının en önemli kadın yazarlarından biri olan Jane Austen’in aynı adlı romanına dayanıyor. Kitaba göre daha mizahi bir yönle izleyiciye sunulan film, diğer dönem filmlerinin aksine karamsar bir estetik yerine adeta ilkbahar havası taşıyan cıvıl cıvıl bir yanını gösteriyor bizlere. Bulunduğu üst sınıf dolayısıyla küçüklüğünden beri hayatın acı yönlerini hiç tatmamış, hayatında hiç zorluk görmemiş bir karakter olan Emma’nın en sevdiği aktivite birbirine yakışacağını düşündüğü kişilerin arasını yaparak onların evlenmesini sağlamak. Yine böyle bir girişimde bulunmak için kolları sıvadığı sırada hayatın da ona karşı hazırladığı bir oyun olduğundan habersizdir. Uzun yıllar boyunca Hollywood’un en büyük esin kaynaklarından biri olmuş olan Emma karakterinin modern bir uyarlaması da 90’lara damgasını vurmuş bir romantik komedi olan Clueless filmidir. Gerek manzaralar gerek kostümler gerekse diyaloglar açısından oldukça doğal ama bir o kadar da masalsı duran bu filmi Kasım ayının herhangi bir günü modunuzu yükseltmek için açıp izleyebilirsiniz. En kısa ve basit tabirle hem verdiği mesajlar hem de görsel şölen açısından “tatlı” bir film.
Schindler’in Listesi (1993)
2. Dünya Savaşı yıllarının Nazi Almanya'sında girişimci bir Alman Oskar Schindler, askeriye için metal kaplar üreten bir fabrika kurar ve bu iş için sermayeyi ve iş gücünü Yahudiler üzerinden sağlar. İlerleyen zamanda Yahudiler'in gördüğü baskıyı içine sindiremeyen Schindler, onları kurtarmak için uzunca bir liste yapar. Schindler’in Listesi Polonya’da kurduğu fabrikada Yahudi işçileri çalıştırması ve bu sayede 1100 Yahudi’nin hayatını kurtarmasını konu alıyor. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanan film, ünlü yönetmen Steven Spielberg’in en önemli yapıtları arasında sayılan ve ona Oscar kazandıran bir yapımdır. Film, 1994 yılında 12 dalda Oscar’a aday olmuş ve 7 dalda ödül kazanmıştı.
12 Yıllık Esaret (2014)
Film özgürlüğünü geri kazanmaya çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor. 1841'de New York'ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış siyahi bir adamdır. Ailesiyle birlikte yaşayan Solomon, özgür yaşayan ve istediği şeyleri yapabildiği için mutlu bir adamdır. Fakat bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve çalışmak için Washington'a gider. İnandığı medeni dünya alt üst olur çünkü 2 adam Solomonu kaçırıp Güney'de bir çiftlikte köle olarak çalışması için satarlar. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan bir grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır...