Sevgili AGÜ Ailesi,
Her haziran ayı bana ünlü İngiliz yazar William Shakespeare’in Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası adlı muhteşem oyununu hatırlatır. Bir kısmınız hatırlar, bu oyunu Can Yücel’in muhteşem çevirisiyle, daha doğrusu Türkçe söyleyişiyle Bahar Noktası adı altında, AGÜ Müzik ve Sahne Sanatları Kulübü olarak 2019 yılında hem şehrimizde hem de ülkemizin diğer şehirlerindeki üniversitelerde sahneye koymuştuk. Bizim coğrafyamızda 21 Mart’a denk gelmekle birlikte, yazarın memleketinin de yer aldığı Kuzey coğrafyasında 21 Haziran’a denk gelen güz dönümünü ve bugünden sonra doğanın yaşadığı dönüşümü, Shakespeare ailelerinin evlilik baskısından kaçan dört gencin kaçtığı doğada yarattığı şenlikli bir özgürlük ortamıyla bize anlatır.
Shakespeare bu oyununda ilk olarak her türlü otoriteyle ve bilhassa Kilise’yle alay eden İngiliz halk tiyatrosu geleneğini, antik Yunan ve Roma tiyatro geleneğiyle birleştirip, 16. yy’ın Londra tiyatro ortamına taşımıştır. Zira oyun hemen başta doğal bir aşkı görmezden gelen devlet otoritesini temsil eden kişilerin çocukları üzerindeki evlenme baskısının eleştirisiyle başlar. Bunun üzerine kentin ve otoritenin toplumsal geçeklerinden kaçan çiftlerden bir tanesi, doğanın ruhlar ve perilerle dolu capcanlı düşsel ortamının içerisine dalarlar. Ancak tam da bir geçiş döneminin göbeğindeki doğa da karmaşa içerisindedir: perilerin kral (Oberon) ve kraliçesi (Titania) korkunç bir anlaşmazlık içerisine düşmüş ve bütün doğanın dengesini bozmuşlardır. Neyse ki sonunda, kahramanlarımızın ve perilerin başından geçen bir dizi maceradan sonra Titania ve Oberon barışır, genç çiftlerimiz eşlerini bulur, saray ahalisi kendilerini affeder ve yeni durumu kabullenir ve düğün gecesinde peri kralı ve kraliçesinin çiftlerimizi kutsamasıyla mutlu sona erişiriz.
Ama Shakespeare oyunun içine bir katman daha sokar: kent yaşamının önemli bir parçası olan zanaatkarları da düğün günü sergileyecekleri oyunun provasını almak üzere kargaşa içerisindeki ormana sokan ve onların hem ormandaki hem de saraydaki çeşitli maceralarını bize anlatan yazarımız, böylelikle oyununa neredeyse bütün toplumsal grupları (doğayı unutmayalım) dahil ederek tam bir karnaval ortamına bizi ulaştırır. Böylelikle hepimiz, çılgın, düşlerle dolu, bütün toplumsal sınırların ihlal edildiği bir geceden sonra üzerimizdeki bütün yüklerden bir anlığına da olsa kurtulur, dünyanın gelip geçiciliğine bir bakış atar ve ferahlamış bir halde toplumsal yaşantımıza kaldığımız yerden devam etmiş oluruz. Ama belki de içinden geçtiğimiz gecenin etkisiyle gerçek arzularımızın ve isteklerimizin farkına varmış olarak…Kim bilir?