AGUNews

Ekim 2025, Sayı 97

Soyut Sanat: Boşlukta Renkleri Kovalarken

İkbal Sena Güleyüpoğlu Ekim 2025, Sayı 97 28
Soyut Sanat: Boşlukta Renkleri Kovalarken

Kampüs koridorlarında yürürken kitapların, hesapların, kalemlerin, bambaşka hikayeleri olan insanların sesiyle karmaşa içinde bir adım atıyorum. Dersler, ödevler, grup çalışmaları… Her şey yoğun. Ama o yoğunlukta bir köşede, benim için bir “ara” var: tuvalim. Ve o tuvalde, boşluk benimle konuşuyor; renklerim beni çağırıyor.

“Boşluk” deyince genellikle bir şeyin eksiliğini düşünürüz. Ama benim için bu boşluk, bir davet. Başlangıç bekleyen renklerin sahnesi. Fırçamla birinci çizgiyi çektiğim anda o boşlukla ilişkim başlıyor: ders arasında, kafamda dönen ders stresinden bir fırça darbesine geçiş. Soyut resim çizmek; bir öğrenci için sıradan bir hobi olmaktan çıkıyor. Tek bir denklem değil, bir renk patlaması. “Niçin bu turuncu?” diye sormuyorum — bırakıyorum turuncu, kendisi sorulsun, bırakıyorum gölge, konuşsun ve anlamlar aransın. Çünkü bazen en derin fikirler, çizgiyle değil, boşlukla başlıyor. Dersin ardından alıyorum fırçayı elime, geçiyorum okulun en sessiz köşesine.

Tuvaldeki boşluk, beni çağırıyor: “Kovalayıcı mısın?” diye. Ve ben kovalıyorum renkleri fırçanın ucunda yeni bir düşünce, gölgenin içinde hafif bir şaşkınlık, köşede saklı bir “belki”. Soyutluk bu, anlatması zor, hissetmesi kolay. Her çizgi anlamını arıyor; ama belki de anlam, arandığı yerde bulunmuyor.

Soyut sanat, görünmeyeni yakalamak için boşluğa fırlatılmış bir fırça darbesidir aslında. Renkler konuşmaz ama her biri bir duygunun yankısıdır; mavinin suskunluğu, turuncunun çığlığı, siyahın kabullenişi vardır içinde. Her tuval bir sır saklar; kelimelerin açıklayamadığı, sadece hissedilebilen bir sır. Ve ben o sırrın peşindeyim; renkleri kovalarken belki de kendimi buluyorum. Bu kampüsün koridorlarında yürürken artık sadece bir öğrenci değilim; boşluğu renklendiren, sessizliği konuşturan bir varlık, yani kendi sanatımın tam ortasındayım.