AGÜ News Ekim sayısında Abdullah Gül Üniversitesi’nin Teknofest’e katılan ekipleri ile ilgili bu habere yer verdik. Bu sene finalleri Ordu’da düzenlenen havacılık, uzay ve teknoloji festivali Teknofest’e okulumuzun mimarlık, elektrik ve elektronik mühendisliği ve moleküler biyoloji ve genetik bölümünden iki ekip katıldı. Haberimizde bu ekiplerle yaptığımız röportajlara yer verdik.
Öncelikle Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü öğrencileri “Kayısı Kurtarma Timi” ile yaptığımız röportaja bakalım:
Öncelikle kendini ve ekibini kısaca tanıtır mısın?
Merhaba, biz 2022 TEKNOFEST Karadeniz’de biyoteknoloji ve inovasyon yarışmasında finalist olup üniversitemizi temsil eden Kayısı Kurtarma Timi'yiz. Ben Ebrar Beceren moleküler biyoloji ve genetik 3. sınıf öğrencisiyim takım arkadaşlarım Zeynep Arslan ve Mine Nur Ayten de aynı şekilde moleküler biyoloji ve genetik 3. sınıf öğrencisi.
TEKNOFEST’e bu proje ile katılmaya nasıl karar verdiniz?
Bu projeyle katılmadan önce aklımızda yaklaşık bir yıldır birden fazla proje fikri vardı fakat geçen yıl üzerine düşünüp bir adım atmaya fırsatımız olmadı. Bu yıl fikir kategorisinde bir proje düşünüp başvurmaya kesin kararlıydık. Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kötü sonuçlarından biri olan zirai dona çözüm bulmak istedik. Çok uzun bir araştırma sürecinin ardından zirai dondan en çok etkilenen meyvelerin başında kayısının geldiğini ve kayısının ülkemiz ekonomisi için çok büyük bir ekonomik gelir kaynağı olduğunu öğrendik. Yine araştırmalarımız sonucu ülkemizin tüm dünya ülkeleri arasında en büyük kayısı ekim alanına sahip olduğunu ve en çok kayısı üretimi yapan ülke olduğumuzu öğrendik fakat verilere baktığımızda kayısı veriminde tüm dünya ülkeleri arasında son sıralara kadar gerilediğimizi bu gerilemenin sebebinin her yıl %70’e varan kayısının zirai dondan telef olması olduğunu ve verimimizin bu yüzden düştüğünü öğrendik. İşin ciddiyetinin daha da farkına varmıştık. Kayısıyı zirai dondan kurtarmak için yapmak istediğimiz şey kayısının istediğimiz zaman çiçek açmasını sağlayarak o soğuk kış günlerinde telef olmasını önlemekti. Araştırmalarımız sonucu cre kontrollü CRISPR sistemiyle ve 2 promotör sayesinde kayısının istediğimiz sıcaklık ve gün ışığı süresi gelmeden çiçek açmamasını fikir üzerinde sağladık. Bu şekilde de bu proje ortaya çıkmış oldu.
Projeyi tasarlama süreci içinde sizi en çok zorlayan şey ne oldu?
Proje süreci başlı başına çok zor ve yoğun bir çalışma temposu gerektiriyor zaten. Ama en çok zorlandığımız konu projenin bir bitki üzerine olması ve okulumuzda bitki çalışan hocamızın olmamasıydı. Bu bizi hep daha çok araştırma yapmaya yönlendirdi. Bitkinin sistemini bu kadar teferruatlı bilmiyorduk bu sistemi bitki üzerinde nasıl gerçekleştiririz, hangi ortamlar hangi şartlar gerekiyor bilmiyorduk. Bağlantı kurduğumuz hocalar, kendi hocalarımızın yardımları ve yoğun okul tempomuz arasında yaptığımız çok fazla araştırma sayesinde projenin fikri oturdu.
Bu sürecin size en büyük katkısı ne oldu?
En büyük katkısı daha önce hiç okumadığımız kadar çok makale okuyup çok fazla şey öğrenmemiz oldu bence. Hiç alanımız olmayan bir alana birden dalıp çok fazla yeni şey öğrendik. Buna ek olarak söylenebilecek o kadar çok avantaj var ki o süreci yaşamak finale kalıp orda alanımızla ilgili jürilere, milletvekillerine ve birçok ilgisini çeken insana sunum yapmak bile çok güzel bir histi. Ve bizim takımımızın isminden ve projemizin öneminden dolayı birçok insan projemizi özellikle dinlemek istediklerini söyleyip masamıza geldi ve projemiz çok ilgi gördü. Orada bunu yaşamak çok gurur vericiydi.
Bu seneki Teknofest’te okulumuzu bir de Mimarlık ve Elektrik-Elektronik Mühendisliği öğrencilerinden oluşan “Entegre” takımı temsil etti. Röportajımız:
Merhabalar arkadaşlar. Hemen sorularımıza geçmeden önce nasılsınız, tatiliniz nasıl gidiyor onu sorayım.
Teşekkür ederiz, iyiyiz hepimiz. Tatilimiz de henüz başladı sayılır. Her şey güzel şimdilik.
Okuyucularımız için teker teker kendinizden bahseder misiniz?
Şebnem Tan: Ben başlayayım o zaman. Çok gergin bir şeymiş röportaj işi, heyecanlandım. Ben Şebnem, Mimarlık bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim AGÜ’de. Ekibimizin takım kaptanıyım ayrıca. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.
Vildan Yıldırım: Ben Vildan Yıldırım. Ben de Şebnem gibi mimarlık bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. Ekip içinde pazarlama ve literatür taramasından sorumluydum.
Ömer Kul: Merhabalar Ömer ben de. Ben de mimarlık bölümü üçüncü sınıf öğrencisiyim. Ekip içerisindeki görevim ürün geliştirme ve tasarlamaydı.
Şebnem Tan: Bir de teknik ekibimiz var bizim. Onlar şu an aramızda değil maalesef, onlarla iletişim kurmak zor oluyor staj döneminde olduklarından dolayı. Biz onları da temsil ediyoruz.
Vildan Yıldırım: Emre Esef Kılıçdoğan, Muhammet Zübeyir Yazar, Ahmet Özsan, Süleyman Özdüven ve Atilla Türkmen teknik ekibimizde yer alan arkadaşlarımız. Her biri Elektrik Elektronik bölümü dördüncü sınıf öğrencileri.
Memnun olduk hepinizle tanıştığımıza. Teknofest sürecinin nasıl işlediğinden bahseder misiniz öncelikle? Nasıl başvuru yaptınız, ne gibi elemelerden geçtiniz?
Şebnem Tan: Öncelikle fikir için bir ön değerlendirme raporu yazılıyor. Fikir hayata geçirilebilir mi, geliştirilebilir mi, prototipe uygun mu hakemler ona bakıyor. Ön değerlendirme raporu için bir puanlama sistemi var; üniversiteler için bu puan sınırı 70. Bu puanın üstünde ise ön değerlendirme raporu, sıra detay raporu yazmaya geliyor. Bu rapor için de kelime, sayfa sınırı ve kaynakça gibi belirli kriterler var. Detay raporu da yazılıp hakemlere gönderiliyor. Detay raporu geçer not alanlar finale davet ediliyor. Finalde de hakem değerlendirmesine tabii tutuluyoruz. Final sonucuna göre de ilk üç belirleniyor. Biz Ordu’daki finallere gittik ancak ilk üçün davet edilip ödüllerinin verildiği Samsun’daki törene gidemedik ne yazık ki.
Devam edelim sorularımızla o zaman. Bize projenizden bahsedebilir misiniz kısaca?
Şebnem Tan: Şöyle ki, var olan toplu taşıma sistemine hayatı kolaylaştırmak adına otonom araçları nasıl entegre edebiliriz diye düşündük. Takımımızın adı da zaten en çok kullandığımız kelime olduğu için Entegre oldu. Bu uygulamayı hayata geçirebilmek için de şehir ölçeğinde analizler yaptık. Pilot uygulama alanları seçtik. Belirlediğimiz pilot bölgeler içerisinde projemizin en uygulanabilir olduğu alan şehir hastaneleriydi. Bunun sebebi de şehir hastanelerindeki kullanıcı çeşitliliği ve hastane blokları arasındaki karmaşık rotalama sorunuydu. Çok çeşitli profildeki insanlar mağdur oluyordu. Bunu çözebilmek için otonom araç sistemini kolayca buraya entegre edebiliriz diye düşündük.
Vildan Yıldırım: Projemiz sadece otonom araçlardan oluşmuyor tabii ki. Aslında tam anlamıyla bir fikir projesi çünkü halihazırda var olan teknolojiyi kullanarak işlerimizi kolaylaştırabiliyoruz ama biz bu sistemlerin ortak çalışması ve insanlar için daha ergonomik hale gelmesi için bu proje üzerine uzun süre düşündük. Bu doğrultuda da bir uygulama tasarladık. Uygulamamızın adı AllWays, tüm yollar anlamında. Bu uygulama üzerinden insanlar e-devlet ya da e-nabız üzerinden hastane randevusuyla birlikte gidecekleri doktorun hastane içindeki tam konumunun bulunduğu bir karekod da alacaklar. Şebnem’in bahsettiği rotalama sorununa bir çözüm bu da. Şehir hastaneleri çok büyük olduğu için hala hangi doktoru ya da departmanı nerede bulacağımızı bilemiyoruz. Bu karekodu otonom araçlara okuttuğumuz zaman araçlar bizi doktorun kapısına kadar bırakıyorlar. Araçlarımız otonom şekilde 7/24 ve elektrik enerjisi kullanarak çalışıyorlar. Şehir hastanelerinin hemen girişinde bulunan güneş panelli şarj istasyonları ile şarj oluyor araçlarımız.
Şebnem Tan: Bir de prototip konusunda şöyle bir durum var: Otonom araçlar çok masraflı olduğu için bizim bunu hayata geçirebilecek bir bütçemiz olmadı ne yazık ki. Bu noktada teknik ekibimiz dahil olarak bahsettiğimiz otonom araçların simülasyonunu yaptı. Biz de bu araçların kullanımının bir animasyonunu yaptık. Yani yarışmaya bir simülasyon bir de animasyonla katılmış olduk.
Ömer Kul: Ben de bu projenin özgün ve yenilikçi kısmından bahsedeyim. Aslında bu bahsettiğimiz otonom araç sistemleri ve internet üzerinden randevu alma sistemleri var olan sitemler. Bizim yaptığımız bu sistemleri birbirine bağlamak, birbirine entegre etmek oldu. Projemizin hayata geçmesi durumunda bu sistemin diğer belediyeler tarafından da kullanılmasını istiyoruz çünkü bu çoklanabilir bir proje. Sadece şehir hastanelerinde değil bütün kamu kuruluşlarında ve özel sektörde ihtiyaç duyulabilecek bir proje. O yüzden projemiz bu alanda öncülük edebilecek bir proje bizce. Biz otonom araçları alıp direkt trafiğe çıkarmak yerine sınırları belli kapalı alanlarda kullanmayı düşünüyoruz ki hem insanlar otonom araçlara alışmış oluyor hem de otonom araçların trafiğe çıkmadan önce geçmeleri gereken yasal süreci ortadan kaldırıp kullanıma sunmuş oluyoruz. Bu sayede Türkiye’de otonom araç kullanımında öncü bir proje olmayı hedefliyoruz.
Eklemek istediğiniz bir şey yoksa bir sonraki sorumuza geçelim. Teknofest’e bu proje ile katılmaya nasıl karar verdiniz.
Şebnem Tan: Kent tasarımına da mimarlar baktığı için ulaşımla ilgili sorunlardan konuşuyorduk. Bu problemler nasıl çözülebilir diye konuşurken biz kent ölçeğinde Kayseri’yi analiz edip ulaşım alanında nerede nasıl bir problem var onu tespit edip çözüm mü geliştirsek diye konuşarak başladık. Direkt şehir hastanesine dayalı bir düşünceyle başlamadık. Öğrencilerin yurda gitmelerini kolaylaştıracak bir sistem mi kursak yoksa diğer belediye binalarına dayalı mı olsa bu proje diye düşündük sonrasında en mantıklısının şehir hastanelerine entegre bir sistem olduğuna karar verdik. Yoksa halihazırda bisiklet kullanımı ve var olan ulaşım araçlarının geliştirilmesi de bulduğumuz çözümlere dahildi. Ancak daha spesifik bir alanda daha spesifik bir soruna çözüm bulmak istedik. Her şey bir konuşmayla başladı yani.
Projenizi tasarlama süreci içinde sizi en çok zorlayan şey ne oldu?
Vildan Yıldırım: Kaynak bulmak mı yoksa pilot alanın bulunması mı daha zordu karar veremedim şu an.
Şebnem Tan: Aplikasyon ve araç nasıl beraber çalışacak sorusuna yanıt bulmak da zordu. Aplikasyondan kullanıcı nasıl daha fazla verim alabilir, kullanım kolaylığını nasıl artırabiliriz diye çok düşündük, saatlerce oturup birbirimizi çürüttük.
Vildan Yıldırım: Aslında proje bizim alanımız dışında bir konuda. Zorlandık ama oldukça keyifliydi de. Teknik kısma dair birçok şey öğrendik, hiç bilmediğimiz şeylerin içine daldık, çıkamadık. Kaynak bulmak zordu demiştim, düzeltiyorum, kaynakların içinde kaybolduk aslında.
Şebnem Tan: Önemli bir şeyi de ekleyeyim aklıma gelmişken. Yola çıkışımızın ilk sebeplerinden biri de mimarlığın sadece tasarımdan ibaret olmadığını göstermekti. Evet, tasarım mimarlık içinde çok büyük bir yer kaplıyor ama bir mimar otomasyon sürecinde, ekip yönetiminde ve teknik mühendislik birimleri ile de çalışabilir. Bir mimar, piyasada iş sürecinde teknik ekiple beraber proje yürütebilir. Danışman hocamızla bunun mümkün olabileceğini göstermek istedik. Tabii bu entegrasyon süreci de zordu.
Pilot alan bulma, kaynak taraması, aplikasyon oluşturma gibi aşamalardan bahsettiniz. Tüm süreci göz önünde bulundurduğunuzda Teknofest’e hazırlandığınız sürecin size en büyük katkısı ne oldu?
Ömer Kul: Bence bir ekip olarak çalışmayı öğrendik. Biz kendi aramızda zaten projeler yapıyorduk ve bunlar üzerine kafa yoruyorduk. Ancak kendi adıma konuşacak olursam ben ilk defa teknik bir ekiple ortak bir projede çalıştım ve bunu öğrenmiş oldum. Yani hem elektrik elektronik mühendisleri hem de bilgisayar mühendisleri vardı ekibimizde. Onlarla ortak iş yürütmek ilk başlarda zorluydu tabii ki ama ekip olarak aynı dili konuşmaya başladığımızda her şey kolaylaştı. İşte bir ekip olarak aynı dil nasıl konuşulur, bir proje nasıl yürütülür onu öğrendik. Bu projenin bize kattığı en büyük şeyin o olduğunu düşünüyorum.
Vildan Yıldırım: Ben Ömer’e katılıyorum. İnterdisipliner çalışmak zor bir iş ancak biz hayatımızın her alanında bireysel çalışmayacağımızı biliyoruz ve bu proje bunun için bir ön deneme olmuş oldu. Kendi adıma artık teknik bir ekiple çalışabileceğimi söyleyebiliyorum. Ayrıca teknik bir alanda çalışabileceğimi de biliyorum. Örneğin yazılım alanında kendimi geliştirip teknik alanda çalışan arkadaşlarım sayesinde yeni şeyler ortaya koyabilirim. Bu benim için çok büyük bir avantajdı.
Şebnem Tan: Ben de arkadaşlarımla benzer düşünüyorum. Mimarlık eğitiminde de görüyoruz ki biz mimarlar bir tasarımı en soyut halinden en somut haline taşımaya çalışıyoruz. Tasarımları somutlaştırırken de alanla ilgili diğer birimler devreye giriyor. İnşaat mühendisliği, makine mühendisliği ya da elektrik elektronik mühendisliği gibi birimlerle beraber çalışıyoruz. Bu projede de onlarla beraber çalışmak çok büyük bir deneyim oldu bizim için.