AGUNews

Aralık 2024, Sayı 87

Sadeliğin Resminden Yıldızlı Geceye...

Gökçen Kundak Aralık 2024, Sayı 87 91
Sadeliğin Resminden Yıldızlı Geceye...

Sadelik ve tekdüzelik kelimelerini sanat eserine dönüştürüp; sonra da ihtişamlı geceleri, sarıları, yıldızları ve ayçiçeklerini hayatımızda her gördüğümüzde kendini hatırlatan tek bir isim varsa o da Van Gogh'tur.

Van Gogh'a hayran olmamla birlikte, kendisi üçüncü yenici edebiyat dergilerinde çok popüler olması sebebiyle, üzerine yazmaktan en çok çekindiğim sanatçılardan biriydi. Bu yüzden aslında kendisinin daha az bilinen ve hem tarz hem dönem hem de teknik olarak farklılık gösteren bir eserini anlatmaya karar verdim.

Patates Yiyenler; 1885 yılında Van Gogh tarafından, sanatçının erken dönemlerinde onu meşhur eden post-Empresyonist eserlerinden daha önce tamamlanmış olan, Realizme daha yakın bir yağlı boya eserdir. Nitekim resimde halen teknik olarak empresyonist izler görmekte mümkün.

Van Gogh, genel tarzının tersine, münkün olduğunca yalın ve gerçekçi hayata sahip köylülerin bir akşamından çekilmiş bir fotoğrafa benzeyen o kareyi resmeder. Resimde dört yetişkin bir çocuktan oluşan bir aile, tuzlu patates yiyip kahve içmektedir. Kimsenin yüzünde çok neşeli bir ifade yoktur ve bu aynı zamanda Van Gogh'un boyama tekniği ile de desteklenmiştir. Sert yüz hatlarına sahip yetişkinler muhtemelen çalışmaktan yorgundurlar.  Sol üst köşede duran saatin yaklaşık 7’yi vurmasına ve haçlı tabloya bakılırsa Hristiyan ve köylü aile, bir akşam yemeği yemektedir.

Kompozisyonu merkezden kenarlara doğru dengeli bir şekilde dağıtan Van Gogh, ışığı da bu şekilde dağıtarak aslında teknik açıdan çok mantıklı bir karar vererek tuvalin kenarlarına doğru adeta bir vinyet yaratmıştır.

Odayı tek bir lamba aydınlatır ve merkezdedir. Bu da odağı direkt resmin merkezine çeker. Arkası dönük olan çocuğun etrafına düşen ışık yüzü görülmese de çocuğu ve masanın üzerinde duran patateslerle kahveleri vurgular. Bu lamba dışında ışık olmamasından dolayı resmin geneli karanlık ve kasvetlidir. Bu yüzden genelde koyu yeşil ve kahveli tonlar, parlak alanlarda da krili altın sarıları kullanılmıştır. Konu olarak popüler eserlerine benzemese de boyama tekniği olarak Van Gogh'un fırça darbelerini anlamak mümkündür. Arka planda karanlık bırakılan evin devamını gösteren kısma baktığımızda ton farklılıklarıyla ve detaysız, daha düz bir arka planla derinlik yaratılmıştır. Bu aynı zamanda eve klişiselleştirilmemiş, çok fazla süslenmemiş bir dekorasyon ve son derece sade, sadece gerekli şeyleri bulunduran ve zengin görünmeyen bir izlenim yaratır.