Antik Yunan dönemi tiyatrosuna göre daha kısıtlı bir kuramsal çerçeveye sahip olan Roma dönemi tiyatro düşüncesinde dönemin felsefe dünyasına paralel olarak daha somut ve yaşamın kendisine odaklanan bir düşünce yapısının var olduğu söylenebilir. Buna bağlı olarak Roma tiyatrosunda içeriklerin genel olarak toplumsal trajedilerden ziyade öznel olana yöneldiği de söylenebilir. Plautus, Terentius, Horatius, Seneca ve Cicero dönemin ünlü tiyatro yazarları olarak örneklendirilebilir. Dönemin tiyatro dünyasına dair bilgileri Horatius’un ‘Ars Poetica’ adlı eserinden öğrenebiliriz. Eser ‘Epistola Ad Pisones’ olarak da bilinir.
Antik Yunan dönemi tiyatrosunun takip edilip edilmemesi konusunda fikir ayrılığı yaşanan dönemde Horatius’a göre Antik Yunan tiyatrosu takip edilmeli ve orada geçerli olan tiyatronun eğitme işlevi devam ettirilmelidir. Tiyatronun eğitici olma anlayışı ise farklıdır. Bu anlayışa göre tiyatronun görevi seyircisini eğlendirirken eğitmek olmalıdır. Horatius’a göre bir tiyatro metni ve metin yazarı bazı özelliklere sahip olmalıdır. Sade ve açık bir dil kullanımı, oyun konusunun tutarlı olması, karakter ve tiplerin uygunluğu ve kurgunun kendi içerisinde bir bütünlük taşıması bu özelliklerin başında gelir. Tiyatro oyunlarının seyirci üzerinde etki bırakması gerekmektedir. Tıpkı sanatın diğer dallarında olduğu gibi Roma dönemi tiyatro yazarlarının çoğunlukla Aristotelesçi Antik Yunan tiyatrosunun çizgisini devam ettirdiği bilinmektedir.
Ars Poetica’da Aristoteles’in tiyatroya dair düşüncelerinin takip edilmesi gerektiğini savunan Horatius, çağının tiyatro yazarlarını bu konuda yeteri kadar yetkin olmamak konusunda eleştirir. Aynı zamanda tiyatronun yaşam değerlerini tartışmasını anlamlı bulmaz. Tiyatro özelinde sanat odağında gündelik yaşamı ve rasyonel gerçekliği ifade ederek bir anlamda kültürü oluşturmaz kültürü taşır. Bu noktada Aristotelesçi tiyatro anlayışının en önemli ögelerinden biri olan katharsisin (arınma) Roma tiyatrosu döneminde üzerinde durulmadığı anlaşılmaktadır. Olabildiğince gerçekçi bir kurgudan oluşarak seyircisini eğlendirerek ona bir şeyler kazandırmayı amaçlar. Böyle bir kurgunun da üzerine düşünülerek, özenilerek tasarlanması gerekmektedir. Tasarlanan bu kurgunun tüm bileşenleri birbiri ile uyumlu bir şekilde bir düzen içerisinde ilerlemelidir. Horatius bu konuda tiyatronun ve sanatın sahip olacağı düzeni Antik Yunan ve Roma dönemlerindeki toplum ile doğanın içerisindeki insanın daha doğru ifadeyle bireyin konumlanmasındaki düzen ile ilişkilendirmektedir.