Değerli AGÜ Ailesi,
Aralık ayına girdiğimiz şu günler aslında bir anlamıyla dünyanın yeni bir döngüsünün başlangıcı. İnsanların ilk toplulukları oluşturmaya başladığından beri günleri, mevsimleri ve nihayet yaşamın bizzat kendisini gözlemleyerek oluşturdukları böylesi bir zaman kavrayışında kış ayı ölümle özdeşleşiyor. Ama bunu günümüzün modern ölüm anlayışıyla, mutlak bir sona işaret eden bir yok oluşu anıyla karıştırmayın. Tam tersine bu döngüsel anlayışta ölüm, yavar oluşun bir parçası, yaşamı yeniden doğurmak için gerekli olan bir aşama. İşte kış da yeniden doğumu simgeleyen baharın gelmesi için gerekli olan bir hal aslında, dünyanın bahar ayında bir kere daha olanca gücüyle doğması için, bir geriye çekilme, toparlanma ve hazırlanma hali de diyebiliriz.
Ama doğa kış aylarında kendisini şöyle bir nebze de olsa geriye çeke dursun, insan hayatı biraz daha hafif bir tempoda olsa da devam ediyor kış aylarında. Elbette modern, korunaklı hayatımızda eskisi kadar çok etkilenmiyoruz kışın getirdiği sert koşullardan, ama yine de hepimiz derslerimiz bitince, iş çıkışı, arkadaşımızla gittiğimiz bir filmin akabinde sıcak, güvenli bir yere, çoğunlukla da evlerimize bir an önce varmanın hayalini kurmuyor muyuz? Biraz daha içe kapandığımız bir dönem yaşamıyor muyuz? İşte insanlar çok eski çağlardan beri bu içe kapanışta hoş zamanlarını boş zamanlara çevirmek için türlü faaliyetler geliştirmişler ve bol bol düş güçlerine başvurmuşlar. Halk bilgisi olarak da çevirebileceğimiz folklorün önemli bir parçasını oluşturan bu düş gücünün içinden neler neler çıkmamış ki; şiirler, hikayeler, masallar, destanlar….
Bir yazıya sığmayacak kadar çeşidi var folklorün. Bir o kadar da farklı özelliği. Örneğin en önemli özelliği anonim, yani halkın malı olması. Ama bazen de örneğin bir aşık peyda olmuş ve halk şarkılarını kendi tarzında söyleyerek kendisine mal etmiş. Ya da oturmuş kendi şiirini kendi yazmış. Sonra, meslek olarak bellemiş aşıklığı, diyardan diyara gezmiş. Hem geçimini sağlamış, hem de gezerken belli bir bölgeye ait olan bu ürünleri başka bölgelere de yaymış. Folklorün bir başka özelliği ise, şifahi olması, dilden dile aktarılması. Ama tarihin bir döneminde yazı çıkmış ortaya ve söz konusu şiirleri, masalları, destanları farklı farklı biçimlerde yazıya geçirmiş insanoğlu. Günümüze kadar gelmiş bu ürünler. Sonra, günümüzün sanat anlayışından farklı olarak estetik bir kaygı çok da gözetilmemiş. Daha önemli olan halkın gündelik yaşantısının, en derin arzularının ifade edilmesi olmuş. Ama bazen de okuma yazma bilen bir halk sanatçısı yüksek sanatın eserlerinden etkilenmiş ya da örneğin klasik müzikte olduğu gibi ünlü besteciler halk şarkılarını eserlerinde kullanmış. Dedim ya, folklorün özellikleri saymakla bitecek gibi değil. En iyisi ben burada durayım, bu yazıyla da insanlığın ruhunu oluşturan o derin kültürel dünyanın en yaratıcı parçalarından birisi olan folklorü okuyucularımıza bir kez daha hatırlatmış olayım…