Forgotten
Bilenler bilir Black Mirror’ın en ses getiren bölümlerinden biri White Bear adlı bölümdü. Oldukça ürpertici detayların hâkim olduğu bölümün sonunda, olayın gerçek yüzünü öğrenmeden önce aslında bir suçluyla empati yapıp ona üzüldüğümüzü fark etmiştik. Peki onca badireyi atlatan kişinin suçlu olduğunu öğrendiğimizde verdiğimiz tepki nasıldı? Birinin suça itilmiş olması suçlu olduğu gerçeğini görmemizi engeller mi? Forgotten da tam olarak hem kendi değerlerinizi hem de evrensel ahlak değerlerini sorguladığınız, gerçek suçlunun kim/ne olduğuna karar verme konusunda kendinizle çeliştiğiniz bir film. Film; neler yaşandığına anlam veremediğiniz fakat işin iç yüzünü merak ettiğiniz için izlemeye devam ettiğiniz kısım ve işin iç yüzünü öğrendikten sonra A’dan Z’ye her şeyi sorgulayıp dehşet içinde izlemeye devam ettiğiniz kısım olarak iki kısma ayrılıyor. İlk kısımdaki gerilim beklentiyi oldukça arttırdığı için filmin sonu o beklentiyi tam olarak tatmin edemese de filmde asıl odaklanılması gerekenin ortası olduğunu düşünüyorum. Beyin yakan bir film denilemez fakat belli bir noktaya kadar neler yaşandığını anlamak, tahmin edebilmek oldukça zor. Aslında filmde neler yaşandığını anlayabilmeniz için bazı sahnelere birkaç ipucu bırakılmış fakat parçaları birleştirmek her baba yiğidin harcı değil. Parçalar tam olarak birleştiğinde de filmin sonuna gelmiş oluyorsunuz ve tam bu noktada filmin size aslında evrensel bir ahlak kavramının olup olmadığını, olsa da her durumda geçerli olup olamayacağını sorgulattığını fark ediyorsunuz. Acemice bir hata yüzünden yitip giden hayatların hüzün dolu hikayesine şahit olduğunuzu fark etmeye başlıyorsunuz. Birden fazla duyguyu içinde barındıran Forgotten, gerilim filmleri kategorisine konulmuş olsa da içinde tüm duyguları barındıran tam olarak hayat gibi diyebileceğimiz bir film.
Piyanist
2.Dünya savaşının acılı, sancılı ve yıkıcı etkilerini bir piyanistin yaşam öyküsünden aktaran muhteşem bir film ile karşınızdayım. Filmin kadrosu sahneleri ve tarih ile olan ilişkisi bu filmi izlenmeye değer kılıyor. Başrol oyuncumuz olan Adrien Brody 1930’lar Polonyasının başarılı piyanist ve bestecilerinden biri olan Yahudi kökenli Wladek Szpilmanı canlandırmakta. Piyanist filmi Varşova ayaklanmasından sonra müzisyen Szpilman’ın Wilm Hosenfeldin yardımı sayesinden nasıl hayatta kaldığını anlatan dramatik ve biyografik savaş filmidir. Film müzisyenin Polonya Devlet Radyosunda Chopin in Nocturne in C Sharp Minor eserini çalmasıyla başlar. Almanlar Varşova’yı düşürene kadar müziğiyle sakin, huzurlu ve mutlu bir hayatı olan Szpilman bundan sonra kendisini acılı ve ıstıraplı günler bekleyecektir. Almanlar Polonya-Yahudi nüfusu için birçok kısıtlamayı yürürlülüğe koyar. Yahudilerin sahip olduğu nakit paraya el koyma, park kafe gibi işletmelere giriş yasağı ve kaldırımda yürüme yasağı gibi. Szpilman ailesi diğer Yahudi aileler gibi bir çok geçim kaynağından mahrum bırakılırlar. Evlerindeki birçok değerli eşyayı satmak zorunda kalırlar.16 Kasım 1940’ta Varşovalı Yahudiler etrafı dikenli tellerle çevrili bir gettoya kapatılırlar. Bu süreçte Varşovalı Yahudilere yapılan zülüm ve baskılar, müzisyenin yaşamış olduğu dram ve acı dolu yoğun duygular ekrana öyle etkileyici bir şekilde aktarılmış ki izlerken göz yaşlarınızı tutamayabilirsiniz. Szpilman, Yahudilerin buluştuğu bir kafede piyano çalmaya devam ederek geçimini sağlar. Almanlar, Yahudileri yavaş yavaş Varşova Gettosundan alıp Treblinka İmha Kampına transfer etmek üzere herekete geçerler. Bu transfer içinde Szpilman aileside vardır. Müzisyeni tanıyan ve ona kaçmanın yolunu gösteren gösteren tanıdık bir Yahudi polis sayesinde imha kampına son anda gitmekten kurtulan Szpilman yaklaşık 2 sene sürecek olan hayata tutunma mücadelesi başlamış olacaktır. Ailesini kaybeden müzisyen ıssız gettoda tek başına kalır. Ağustos 1944 de Varşova Ayaklanması patlak verdiğinde, yeniden hayatı için savaşmak zorundadır. Szpilman yıkık bir apartmanda sığınak bulur ve kendini burda gizlemeye çalışır. Alman subay Wilm Hosenfeld tesadüf eseri müzisyeni fark eder ve onu sorgular. Diğer Alman subayların aksine Yahudilere karşı sempati beslemiş olan Hosenfeld müzisyene yardım eder. Bir süre gizlice yiyecek ve içeceklerle Szpilmanın ölmemesini sağlayan yüzbaşı, Kızılordu’nun Varşovava’ya girmesine kilometreler kala, Szpilman’a Alman karargahının boşaltılacağını söyler. Gitmeden önce veda konuşması yapan subay müzisyenin soğuktan ölmemesi için kendi askeri kürkünü ona verir. Varşova’nın, Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmesinden sonra Szpilman, Polonya Devlet Radyosu için çalışmaya devam eder.
---